Biz ‘Üniversite’yiz! Siz kimsiniz?!

20 Ocak 2016 Çarşamba

Akademisyenlere yönelik resmî karalama ve linç kampanyasını Edward Said’in Lübnan’dan İsrail sınır koruma birliklerine taş yağdırdığı 15 yıl önceki görüntüyü ve sonrasındaki gelişmeleri zihnimde canlandırarak takip ettim.

Dünyanın en saygın üniversitelerinden Columbia’da İngiliz Tarihi ve Karşılaştırmalı Edebiyat profesörü olan, “Oryantalizm” üzerine yazdıklarıyla çığır açmış ve Filistin davasına gönül vermiş bu dev isim için de teröre destek gerekçesiyle vatandaşı olduğu Amerika’da nasıl korkunç bir karalama kampanyası yürütülmüş, üniversiteden atılması için ne baskılar yapılmıştı!

Onu “Terör Profesörü” olarak yaftalayanlar dahi oldu.

Columbia ne yaptı dersiniz?

Tıpkı devleti eleştiren Sartre için ceza isteyenlere De Gaulle’ün “Sartre Fransa’dır” demesine benzer bir tavır koyarak Said’e sahip çıktı. Yaptığını da bir akademisyenin düşünce özgürlüğü olarak değerlendirip adeta “Said, Üniversite’dir” dedi.

***

Biz, ‘Üniversite’yiz!..

Cumhurbaşkanı’nın “Barış İçin Akademisyenler” bildirisine imza atanlara yönelik kullandığı “alçak”, “cahil”, “karanlık”, “müsvedde” ifadeleri de Edward Said’in yıllar önce karşı karşıya kaldığı durumun bu coğrafyadaki ayna yansısı olmaktan ibaret.

Aşağılama ve hakaret içeren o sözlerin bir yerinde aynı ölçüde ağır, haksız ve mesnetsiz bir “Beşinci Kol” nitelemesi de vardı; kendi memleketlerinin düşmanlarına gizlice yardım eden hainler demeye getiren…

Hep böyle oldu, olmaya da devam edecektir. Nâzım’ın, kendisini aynı şekilde suçlayanlara verdiği karşılıktaki gibi “vatan”, çek defterlerinin içinde yazan veyahut da ayakkabı kutularının içinden çıkan oldukça, elbette bizim payımıza hep böyle kara çalmalar düşecektir.

***

Üniversite “5. Kol” değil, “5. Kuvvet”tir.

Yasama, yürütme, yargı karşısında toplum adına devletin “faul”lerini ortaya serme yolunda medya “4. Kuvvet”se, toplumu “eleştirel akıl” eşliğinde bilgiye, düşünceye, soru sormaya, olup bitenleri sorgulamaya çağırarak ülkeyi yönetenlere uyarı görevini yerine getirmesi gereken üniversite de “5. Kuvvet”tir.

Biz böyle öğrendik, bildik, yaşadık.

Sözde aynı kurumsal kimliği paylaştığımız bazı “üniversite komiserleri”nin, öğretim (üyelerinin değil) zabitlerinin, tarihin utanç levhasına işleneceği aşikâr tasarrufları karşısında ise onlar adına acı duymaktan öteye gitmiyor hislerimiz.

***

Ama bundan da acı duyulası olan, Başbakan’ın sözleri. İmza atmış akademisyenlere yönelik, güya bilimsel temelde suçlamaları...

Konuşalım onunla!..

Akademisyenlerin kendilerince içeriğini geçerli buldukları bir metni imzalamış olmalarını tabii ki tartışabilirsiniz. Ama onları mahkûm edemezsiniz.

Çünkü, ha bire atıfta bulunduğunuz “akademik” sıfatınız uyarınca gayet iyi bilmeniz gerekir ki olguların, özellikle de toplumsal olguların tek ve mutlak doğru açıklamasından dem vurmak, en çok bu, sizi içinden çıkmış olmakla övündüğünüz bilim camiasında mahcup eder.

Olgusal gerçeklik” dediğinizin göreliliğini reddettiğiniz, kendi mutlak doğrunuzu dayattığınız yerde bilimle işiniz biter.

O yüzden asıl siz, kendi deyişinizle “erdem, ilim, irfan ışığında” şu ettiğiniz lâflara, kanlı bir kaosa soktuğunuz ülkenin huzurunda meydanlarda aylardır attığınız nutuklara bakın ve acaba onları Columbia’da, Harvard’da, Oxford, Cambridge, Stanford’da telaffuz edebilir misiniz, onun cevabını verin!..

***

Akademisyenler elbette vatandaşı oldukları ülkenin vergi verdikleri, can ve mal güvenliklerini emanet ettikleri devletini sorumlu sayarak ona seslenecekler akan kanın durması, şiddetin, çatışmanın, savaşın son bulması için…

Aksi nasıl düşünülebiliyor, esas onu anlamak zor! “Neden terör örgütüne de seslenmiyor, onu yok sayıyorsunuz” diye soruluyor.

Bir bakıma örgütü muteber kılın deniyor yani…

Terörden bahsederken bir taraftan da yanlarında kim var?

Sedat Peker!..

***

Ahmet Hoca”!..

Akademisyenlere imza çektirme telkininde bulunmayı bırakın da asıl siz çekin kendinizi bu “cehennem ekspresi”nin makinist koltuğundan!..

Esas siz yapın bir özeleştiri!

Bakın, Heidegger’le Gazali’yi buluşturmak amacıyla çıktığınız yolda nerelere geldiniz?!

Şerif Mardin’lerin rahle-i tedrisinden geçip şimdi Sedat Peker’lerle hemhal vaziyette binmiş bir alâmete gidiyorsunuz...

Hâlâ vakit varken siz dönün şu yoldan!

Dönmezseniz “hayatınız boyunca söyleyeceğiniz her söz” sadece akademik değil, insanî bir şüpheyle de karşılanacaktır!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları