Batı, satıyor!

25 Ocak 2016 Pazartesi

AB-Avrupa Birliği siyasetçileri Türkiye’ye yeni bir görev yüklüyor.
Bu görev, Ortadoğu ülkelerinden gelen Müslümanların kendi topraklarına ulaşmasının engellenmesidir.

Türkiye, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra izlediği bağımsız, tarafsız ve barışçı dış politikasını II. Dünya Savaşı’nın sona erdiği günlerde terk etti. O günlerin koşullarında ABD, Türkiye’yi komünizme karşı savaşlarında cepheye sürdü; nöbetçi olarak görevlendirdi. Bunun karşılığında önceleri çoğu bağış, sonraları da çok ağır koşullarda, kimi zaman aşağılayarak borç olarak para verdi ve karşılığında çok şey aldı. Kore’den başlayarak çok can aldı; askeri darbeleri örgütledi; burs vererek yetiştirdikleri siyasetçi ve uzmanların bu ülkenin yönetimine gelmesini sağlayarak düşünce özgürlüğünün boğazlanmasını destekledi; bu ülkenin gençlerinin ve düşünürlerinin işkenceden geçirilmesine, kimilerinin öldürülmesine gözcülük etti. Yetmedi, komünizm karşıtı diye siyasal İslamcılığı besledi ve güçlendirdi…
12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında bu politikalar uygun deyişle tepe yaptı.

Yeni görev
Komünizm, 1990’da kendi varlığına son verdi.
Bu tarihten sonra Türkiye’nin antikomünizm koşullanmasından kurtulması; özgürlükler alanını genişletmesi; kuralları ve kurumlarıyla demokratikleşmesi gerekirdi.
Hiç de öyle olmadı.
Dün andığımız güçlü yazar Uğur Mumcu’nun adının simgeleştirdiği gibi ülkeye dışarıdan görev verilmesini kesinlikle reddedenlerin yok edilmesine, tıpkı 1970 sonrasında olduğu gibi devam edildi; yok edenler ise bulunmadı.
Bu gelişmelerin bir sonucu olarak son 13 sene üç aydır, siyasal İslamcı AKP iktidardadır.
Siyasal İslamcılığın dış politikadaki yansıması, AB-Avrupa Birliği’nden uzaklaşma, ABD’ye ve güdümündeki Ortadoğu ülkelerine yakınlaşma biçiminde oluyor.
Bu köklü dış politika değişimi Türkiye’nin yeni uluslararası görevini de belirliyor: Müslüman göçmenlerin Avrupa’ya geçmesini engellemek!
Öncelikle belirteyim ki karşılığında ne verilirse verilsin, Türkiye böyle bir görevlendirmeyi kayıtsız, koşulsuz ve kesinlikle reddetmeliydi; nokta!
Bu ağır görev karşılığında Türkiye’ye verilecek olanlar, bu ülke için gerçekten onur kırıcı ve küçültücüdür: 1- Göçmen maliyetinin şimdilik üçte biri tutarında üç milyar Avro; 2- AB ülkelerinin her biri yeni giriş yasakları koyarken görüşülmesi öngörülen anlamsız bir vize kolaylığı sosu ve 3- Yarım yüzyıldır gerçekleşmeyen ve görünür gelecekte gerçekleşmeyecek boş bir düş olan AB üyeliği sürecinde bir/birkaç başlığın açılacağı sözü.
Ülkenin getirildiği görev noktasına bakar mısınız? Geçen cuma günü Türkiye Başbakanı, Almanya’da Alman Başbakanı’na “Avrupa’ya gelen sığınmacıların sayısının azaltılması için her şeyi yapacağına” söz veriyor.

Sonuç
Yeni görevinin bir gereği olarak Türkiye, ayağına taş bağlıyor ve Ortadoğu bataklığına atlıyor. Bunun kaçınılmaz olumsuz sonuçları, üstelik ağırlaşarak, her gün ve alanda yaşanacaktır.
Batı, Türkiye’yi Arap tüccara, kendi günlük çıkarı için, çok ucuza ve de utanmazca satıyor!
Bu yılın kasım ayında görevini bırakacak olan ABD Başkan Yardımcısı’nın özgürlük umutları dağıtmasına aldırmayın. Avrupa asırların kendi birikimi olarak tüm insanlığa kazandırdığı, özgürlük, eşitlik, sol ve bilimsellik değerlerini Türkiye söz konusu olunca kolayca hiçe sayıyor.
Bağımsız ve demokratik bir Türkiye için uğraş verilmesi zorunluluğu da ağırlaşarak artıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları