‘Önce Canan’ dedirten bir kötülük tanrıçası

25 Ocak 2016 Pazartesi

“Kötü”yü oynamak zor iştir. Ama “kötü”yü zirveye taşımak en zor iştir.

“Kötü”, bir kurguda esastır. Aynen dinde “Şeytan” gibi…

İnsani özün düşsel dışavurumu (ki biz ona “Din” diyoruz), insandaki iyi(lik)den bir “Mutlak İyi” (Tanrı) var ederek hep ona yönelen bir insan arayışından çıkış bulur.

Ama bu tasarımda insandaki kötü(lük)den mülhem bir “Mutlak Kötü” de (Şeytan) olmazsa olmazdır. Bu, bir bakıma kötülüğün yok edilemezliğinin de kabulüdür.

Bu düalizm, üç büyük dinin “senaryo”sunu sağlayan mitlerden, bu mitlerle titreşim içindeki eski halk anlatıları destan ve masallara, oradan güncel halk anlatıları olarak tanımlanabilecek dizilere kadar bir “leitmotif” olarak hep karşımızdadır.

“Kötü” hep vardır da onun “iyi” ve iyilik karşısında aslîleşmesi, daha makbul ve arzu edilir hale gelmesi, işte bu, söz konusu senaryoları işlerliğe sokanların öngöremeyeceği beklenmedik bir gelişme olarak vuku bulur bazen...

Söz gelimi, Ortaçağ Hristiyanlığında engizisyoncular, bilmeden-istemeden Şeytan’ı öylesine “fantastik” resmedip pek çok insanın onun cazibesine kapılmasına yol açmışlardır ki dinsel senaryodaki Şeytan tasviri, giderek Satanizm’e besin kaynağı olmuştur.

Tıpkı ATV’de yayınlanan “Eve Dönüş”te şeytanî bir kötülük kumkuması olarak kurguya girmiş Canan’ın (İpek Erdem) insana, “Eğer buysa, yaşasın kötülük” dedirtecek bir çekim gücüyle seyrimizde olması gibi!..

“Eve Dönüş”, gayet aşina olduğumuz türden, herkesin elinin herkesin cebinde olduğu, psikolojik gerilim düzeyi göreli olarak yüksek bir “soap-opera”.

En yakın arkadaşı ile kendisini aldattığını keşfettiği kocası tarafından kafası kırılan;

Öldü sanılıp bir arabanın içinde uçurumdan denize atılmak üzereyken ayılan;

Ama yine de suyun dibini boylayıp son anda “esas oğlan”ımız (Cansel Elçin) tarafından kurtarılan;

Sonra bir dolu gizem sarmalı eşliğinde, estetik ameliyatla yüzü değiştirilerek ihanete uğradığı konağa “kendisinin kız kardeşi” hüviyetiyle (eve) dönüş yapan bir “esas kız”ımız (Dilşad Çelebi) var.

Daha neler neler yok ki! Dolambaçlı, çaprazlama aşk ve tutku ilişkileri, entrikalar, açığa çıkan gayrı-meşru evlâtlar, kardeşler… Ve en uçta, kocasının katilinden hamile kalmış, bu arada alttan alta kayın biraderine “yazdığı” hissi veren bir yenge…

Bir “soap-opera” formatının “damardan” talep edeceği ne varsa hepsi karşımızda.

Ancak tüm bu bildi-bilindiklik içerisinde göze çarpan “parlak” bir karakter var ki işte o, kötülüğün bir tapılacak dişilik olarak ete-kemiğe büründüğü Canan…

“Korku! Karşımdaki insanda görmeyi en çok sevdiğim duygu bu, biliyor musun?! … Söyleyin Doktor Bey! Ben, psikopat mıyım?..”

Canan, bu… Ve bu sözleri, kendisiyle psikopatlıkta yarışmaya yeltenip yanında solda sıfır kalmış adama söylerken elindeki tabancayı bir “mikrofon” olarak kâh kendi ağzına, kâh adamın ağzına tutmakta!..

Canan, kusursuz bir güzelliğin müthiş bir kötülükle son derece erotik, bunun yanı sıra sempatik ve bir o kadar da komik tarzda bileşimi. Tam bir “Dişi Ceyar” o…

Ve “Ceyar” ne yaptıysa o da onu yapıyor, “kötü” bir ikincil karakter olarak başladığı kurguda “iyi” başrolü ekarte ederek öne çıkıyor, birincilleşiyor.

J. R. Ewing,  Larry Hagman’ın tarihe geçmiş performansıyla Dallas’ta yapımcıların diziyi “iyilik abidesi” Pamela Ewing (Victoria Principal) merkezli sürdürme plânlarını altüst etmiş, süreç içerisinde dizinin kendisiyle özdeş hale gelmesine yol açmıştı.

“Eve Dönüş”te İpek Erdem’in kariyerinde tepe noktası oluşturması kuvvetle muhtemel bir performansla can verdiği Canan da öyle… Diziyi, onun bir “kötülük çiçeği” olarak tomurcuk tomurcuk açan oyunculuğuyla mest halde izliyoruz.

Tabii ki bu onun diziyi tek başına götürdüğü anlamına gelmiyor. Yaşadıkları karşısında o da kötülüğün “yapıcı” kudretine inanmış olsa bile tam tekmil kötüleşemeyecek kadar “iyi”yi oynayan Dilşad Çelebi’den (Leyla/Pınar) Cansel Elçin’e (Yusuf), “psikopata bağlama”ların her daim aranan oyuncusu Tardu Flordun’dan (Kürşat) Merve Oflaz’a (İpek) ve epeydir özlediğimiz, hakkı yenmiş “Anneler ile Kızları”ndan sonra kayıplara karışmış Feride Çetin’e (Sevda) kadar güçlü, başarılı bir kadronun eşliği söz konusu…

Ama işte dedik ya, “Kötü”, bazen kabına sığamıyor, bendini çiğneyip aşıyor, tüm kışkırtıcılığıyla bizi kendisine tutuklu kılıyor.

“Önce Canan, sonra can” dedirtircesine!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları