Hikmet Çetinkaya

Ölü karanfiller...

28 Ocak 2016 Perşembe

Sevdalı bir bulut geçsin içinden, hayata öyle bak ne olur!
Önceki gün kar yağıyordu, bugün hava güneşli...
Ocak ayı da bitiyor bahara az kaldı...
Nisan sevdaların çoğaldığı aydır, mart hüzünlü bir bekleyiş. Bir başkaldırıdır, sıkıntıdır, yüreğine saplanan bir ok.
Yum gözlerini, aydınlık günlere doğru yürü. Eksiksiz bir güzellik büyüt avuçlarında. Eski günlerden kalan düşlerin ağırlaşmış dünyasına bir bak istersen.
Denizi seyret biraz, sevgini renklerle çoğalt.
Bilir misin sessizliğin hiçbir yerinde gülümseme olmaz.
Zindanda bile olsan tek başına ya da iki kişi... Can Dündar gibi, Erdem Gül gibi... Düşüncelerinden ötürü hapishanelere atılanlar gibi...
Düşlerin ağırlaşmış dünyasında aşk ve şiiri anımsa, yasaklanmış renklere kafa tut, yılma...
Deniz uzaktır sana, gök tutsak, toprak yasak. Can, ne güzel anlatmış bunları yazısında.
O yazıyı oku okumadıysan, gözlerini yum sonra ve düşün.
Cizre’yi düşün, Silopi’yi, Sur’u, Nusaybin’i...
Birleştir hayatın renklerini hücrende!
Ölümlerde değil hayatla buluş.
Unutma kaybolan dalgalardaki suların çiçeğini, umudun kaçışını, bir aşk ormanının yaradılışını, sevincin yok oluşunu...
Bu bir duygu yoğunluğudur geçer!
Haydi bir düş daha kur...
Göğe bak, hem maviyi yakalayacaksın hem şiiri, aşkı.
Çiçekler olsun allı yeşilli kâğıtlardan, yürek olsun mangal gibi, direnç olsun yüreğinde sabah olduğunda.
Tüm zorbalara karşı koy...

***

Renksizleştirilmiş alanları sarıya, turuncuya dönüştür, yeşile, kırmızıya...
Kirli sarı duvarları beyaza, demir sürgülü kapıları gök mavisine...
Özgürlüğe yelken aç Can ve Erdem gibi...
Laik ve bilimsel eğitimi yok sayanlara, din sömürüsü, ırk ayrımcılığı yapanlara boyun eğme.
Herkesin, dini, inancı, mezhebi, ırkı kendisine!
Senin yapman gereken barışın, özgürlüğün yanında olmak...
Korkma!
Sinme!
Yılma!
Bu ülke devlet, etnik kimlik, ordu militarizm, mezhep, sermaye sarmalında hayatlara kıydı, oğulları- kızları feda etti...
Rehin düşme sakın!
Teslim olma!
Umudunu kirleten, kana boğan kim varsa karşı dur, bu ülkenin yarınları için...
Teröre nereden gelirse gelsin karşı tavır al...
Zulme karşı başını kaldır!
Para çarklarında ruhunu yitirme, hırsızlardan hesap sor...
Gökyüzünde ıslık çalan bir çocuğu düşün, kar tipiye dönüştüğünde. Lice’yi düşün Cizre’yi. Karadeniz’de Kaçkarlar’ı, Köyceğiz’i, Edirne’yi...
Hüznün keyfi olur bazen yalnızlık.
Toprağın ve yıldızların kokusunu içine çek, bak iki gün önce kar yağıyordu, bugün güneşli...
Robert Desnos’un dizelerini anımsama vakti:
“Sen varsın feda edilmiş, beklediğim son gecede...”
Feda edilmiş çocuklar, intikam var, ölüm var...
Bak küçük fenerler titriyor çatılarda...
Analar ağlıyor, çocuklar ölüyor.
Kirli sarı senin olsun, bej, metal!
Plastik masa-sandalye...
Soluk beyaz!
Biz kar beyazını severiz, direnmeyi...
Biz yenilmeyiz!

***

Karanlık bir evrenin kan gölünde kendi çıkarlarınız için yaşıyorsunuz...
Umudumuzu çaldınız yıllarca...
Askeri darbeler, kara gömlekliler, zindanlar...
Kuşak kuşak yok etmeye çalıştınız, işkenceden geçirdiniz, idam ettiniz, zindanlarda çürüttünüz...
Ben çivit mavisini severim, kireç ya da kar beyazını.
Bir çocuk mızıka çalıyor Yoğurtçu Parkı’nda... Ağlıyor bir karanfil uçup giderken...
Ne gül yanar gövdende ne de nergisler...
Hayat ve ölüm arasında o yolculukta, bir tutam umut arıyoruz...
Seninse düşlerinde acılar, hüzünler...
Haydi sarıl hayat ağacına sımsıkı, sakın bırakma!
Orada dur; başkaldıran yılmaz rüzgârın kanıma ışık kuleleri diktiği yerde.
Ne gül yanar gövdende ne de ölü karanfiller...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları