Tükenmeyen Aşkın Serüveni

05 Şubat 2016 Cuma

Türkiye tarihi bir anlamda yenilgiyi hazmedemeyen, pasif destek açısından güçlü, siyasal olarak Cumhuriyet’e mağlup İslamcının uzun savaşının tarihidir. 1949’larda isyan noktasına gelen İslamcı kalkışmaya Fatih Yaşlı’nın tanımıyla “Cumhuriyet’in uzun intiharı” da (AKP, Cemaat, Sünni-Ulus; Yordam Kitap) denilebilir. İnişli çıkışlı bu süreç AKP iktidarı ile birlikte tamamlanmış görünüyor. Pasif destek ile siyaset arasındaki makas büyük ölçüde kapanmış durumdadır.

***

Büyük ölçüde diyoruz; çünkü İslamcı iktidar, hâlâ toplumun ancak yarısından destek buluyor. Ama direnenleri sindireceğine, baskıyı, zoru etkin bir şekilde kullanarak rejimini stabil hale getireceğine inanmaktadır. Önünde büyük, içinden çıkılmaz sorunlar, zorluklar olsa da, gerek muhalefetin dağınıklığı, gerekse büyük bir yenilgiyi yaşayan, Ortadoğu ile ilgili hesapları tutmayan, krizi atlatamayan Batı’nın çaresizliği, alternatifsizliği iktidarı şimdilik güçlü kılıyor.

***

Peki, AKP’de cisimleşen İslamcı, baskıcı iktidar bu güce nasıl ulaştı? Cumhuriyetçi laik rejim nasıl yenildi? Aslında İslamcı ayaklanmanın ilk Meclis’ten bu yana hiç pes etmediğini, “devleti” ele geçiremese de siyasi olarak varlığını hep sürdürdüğünü söylemek gerek. Cumhuriyet’in yönünü Batı’ya çevirmiş, aydınlanmadan etkilenmiş kadrolarının kurduğu “devletçi” rejimi yenilgiye uğratmak kolay değildi. İç ve dış koşulların bir şekilde çakışması gerekiyordu. Bu neo liberal ekonominin ideolojik egemenliği, enerji kaynakları üzerinde tam denetimi sağlama derdine düşmüş Batı’nın bölgeye saldırması ile mümkün hale geldi.

***

Kolay olmadı. Bunun için Cemaat eliyle kotarılacak operasyonlara, etkili bir “entelektüel desteğe” gereksinim vardı. Liberallerimiz bu görevi seve seve üstlendiler. Sovyetler’in dağılması ile birlikte zincirlerinden, solun “ideolojik baskısından” kurtulan liberaller heybelerinde sakladıkları Kemalist rejime, özellikle laikliğe karşı argümanlarını bir bir ortaya döktüler. Postmodern avanaklığın tüm tezleri, teknolojik gelişmenin bilimin yerini aldığına, artık işçi sınıfından, sosyalizmden söz edilemeyeceğine dair “tarihin sonu” masalları, Silivri’nin desteği, muhafazakârların alkışları arasında TV ekranlarında, gazete köşelerinde boy gösterdi.
Çok etkili olduklarını teslim etmek gerek.

***

Şimdi İslamcılar iktidarlarının nihayet stabil, yıkılmaz olduğu kanısındadırlar. Entelektüel desteğe gereksinimlerinin kalmadığını düşünüyorlar. Ne yapacak boşta kalmış liberal? O şimdi ortaklıktan atılmış Cemaat cephesinin yedeğine koşmaktan başka bir yol bulamıyor. Tezi, İslamcılığın ideolojik olarak kendini yenileyemediği, bu açığın ancak liberallerle kapatılabileceğidir. İktidarla kapışmak, Cemaat’le dayanışmak en iyisi, “zamanın ruhuna” en uygun olanıdır. Cemaatçi “entel” bu desteği bıyık altından gülerek, sevinçle kabul ediyor. Çünkü aralarında derin ideolojik farklar olmasa da şimdilik iktidarın baskısı, takibi altındadır; “özgürlükçülüğe” soyunabilir, temel ideolojik tezlerini “mazlum hoca” kılıfı altında gizleyebilir.
Peki, bizim kibirli liberal bu kadar saf olabilir mi?
Olabilir; çünkü o, kamerayı, beyaz ekranı, gazete köşesini, kredisi düşmüş olsa da “serbest” sandığı piyasayı çok ama çok seviyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları