Özgür Mumcu

Bitmeyen Dolmabahçe meselesi

06 Şubat 2016 Cumartesi

“Siyasette 24 saat uzun süredir” denir. Hal böyleyken siyasette bir senenin ne denli uzun olduğuna şaşmamak gerek.
Geçen sene bu zamanlar, Dolmabahçe’de hükümet ile HDP temsilcileri Kürt meselesinin çözümü için 10 madde açıklıyordu.
Dün ise Başbakan Davutoğlu, bu defa “terörle mücadele eylem planı” için 10 madde açıkladı.
Bu iki açıklama arasında iki seçim yapıldı. Seçimlere, özellikle kasım seçimine canlı bomba saldırıları damgasını vurdu. Ceylanpınar’da karanlık bir operasyonla iki polisin öldürülmesi, akabinde PKK mevzilerinin bombalanması derken bugünlere geldik.
Bülent Arınç’la başlayan AKP içi boyutları henüz belirsiz muhalefet de mücadelesinde Dolmabahçe’yi tekrar gündeme getirdi.
Tamam siyasette 24 saat bile uzundur ancak böyle bir deyişin olması tutarsızlığı ana kural haline getirmemeli. Hele söz konusu olan ülkenin en önemli meselelerinden biri olunca.
İktidara yakın gazetelerin Dolmabahçe açıklamasının ertesi günü, nasıl da o açıklamayı kutsayan manşetlerle çıktığını unutmak mümkün mü?
Hadi muhalif medya beynimizi yıkamasın diye iktidarın güvenini kazanmış olanlara bakalım ki onlar Dolmabahçe’yi nasıl görmüş anlayalım.
Yeni Şafak, Dolmabahçe açıklamasının ertesi günü “Silahlara Veda” manşetini atmış. İlk sayfada haberi şöyle duyurmuş:
“Hükümet temsilcileri ve HDP heyeti Dolmabahçe’de ortak bir açıklama yaparak mutabakata varıldığını duyurdu”. Aynı gazetenin aynı sayfasında Davutoğlu’nun şu sözleri yer alıyor “Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2005’te Diyarbakır’daki açıklamasıyla başlayan çözüm sürecinin yeni bir zemine oturduğunu söyledi.”
Yani iktidara en yakın gazetelerden biri bile hem mutabakattan bahsediyor hem de Davutoğlu’nun bu mutabakatı yeni bir zemin olarak değerlendirdiğini aktarıyor.
Peki ya Erdoğan? O günkü gazeteden alıntılayalım: “Erdoğan, 28 Şubat ile ilgili sunumu izlerken duygulandı.”
Duygulanan Erdoğan ne demiş: “Silahların bırakılması çağrısı bizler için çok önemli bir beklentiydi. Çözüm süreciyle devam eden ve noktalayalım diye hasretle beklediğimiz bir çağrı.”
Aynı gazetede ertesi gün yayımlanan bir haberde ise Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in çözüm sürecinin başarıya ulaşması için barış duası çağrısı yer alıyor.
Bir sonraki gün, silahlara veda çağrısının Güneydoğu’da nasıl umut ve sevinçle karşılandığına ilişkin bir haberi okuyoruz.
İki hafta sonra enerji bakanının açıklaması: Türkiye, Irak’la Kandil dağında petrol araması yapmak üzere anlaşmış.
Yine o aralar Yalçın Akdoğan: “Ak Parti, çözümün garantisi”.
Dolmabahçe’nin üzerinden üç hafta geçmiş. Sürmanşette Erdoğan var: “İzleme heyetine olumlu bakmıyorum.”
Bu ilk belirtiden sonra ertesi gün, 22 Mart’ta Yeni Şafak, Erdoğan’ın “Dolmabahçe yanlıştı” açıklamasını manşetten veriyor.
Yani Erdoğan, Dolmabahçe’ye Dolmabahçe’den 23 gün sonra itiraz ediyor.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan ise, Dolmabahçe’den önce 10 Şubat’ta milletvekili olmak için istifa edip Cumhurbaşkanı’nın olumsuz tavrı sebebiyle 10 Mart’ta MİT Müsteşarlığı’na geri dönüyor.
Dolmabahçe açıklamasının yapıldığı 28 Şubat 2015 ile Erdoğan’ın açıkça Dolmabahçe’ye karşı çıktığı 21 Mart 2015 arasında ne oldu?
İktidar medyasına göre Dolmabahçe açıklamasını “duygulanarak izleyen” Erdoğan nasıl oldu da Dolmabahçe’nin en büyük hasmı oldu?
Belki cevap 17 Mart 2015’tedir. Demirtaş’ın partisinin grup toplantısında meşhur “Seni başkan yaptırmayacağız” dediği gün.
Akdoğan’ın, “Erdoğan’ı başkan seçtirmeyeceğiz bir tahrikti” sözünü de hesaba katarsak.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları