Latin Amerika’nın Kesik Damarları...

08 Şubat 2016 Pazartesi

Eduardo Galeano’nun ilk okuduğum kitabıdır.
Roman tadında okunan bir tarih kitabı.
Keşfedilen bir kıtanın yağmasının, sömürüsünün kitabı.
Dünya tarihini değiştiren 1492 yılının aynı zamanda altın uğruna, gümüş uğruna uygarlıkların nasıl yağmalandığının, insanların nasıl öldürüldüğünün, köle yapıldığının başlangıcı olduğunu anlatan kitap.
Türkiye Cumhurbaşkanı Latin Amerika’yı gezerken bu kitaptan da söz edilmesini isterdim. O ülkelerin acı geçmişlerinin de bilinmesini isterdim. Amerika bile sayılmayan Güney’in, Kuzey Amerika tarafından nasıl sömürüldüğünün bilinmesini isterdim.
Belki o zaman bugünler daha iyi anlaşılırdı. Belki o zaman Ortadoğu’da bugün yaşananlar daha iyi anlaşılırdı. Petrolün, doğal kaynakların, Akdeniz’in nasıl önem taşıdığı, Irak’ın nasıl yağmalandığı, Suriye’nin başına gelenler daha iyi anlaşılırdı. Türkiye’nin hangi yağma hamlelerinin piyonu olarak öne sürüldüğü belki daha iyi anlaşılırdı.
Latin Amerika yağmalanırken yerlilerin söylediği gibi: “Onların elinde kitap (İncil), bizim elimizde ülkemiz vardı. Şimdi kitap bizim elimizde, ülkemiz onların elinde” oluyordu.
Günümüzde de Ortadoğu parçalanırken bizim ülkemizin başına gelenler de aslında öğretici değil mi?
Neyse, bunlar olup biterken Latin Amerika gezisinde başkanlık modellerinin de incelenmekte olduğu yazıldı, çizildi.
Sahi, bizim öyle bir derdimiz var: Başkanlık.
Ama dünyanın güneyinde de epeyce başkanlık örneği var.
Neler mi?

***

Amerika’nın güneyinde efsane başkanlar var.
Şili Başkanı Pinochet örneğin. Generaldir kendisi. 1973 yılında seçimle gelen Salvador Allende’yi devirip başkan olmuştur. 1973-1990 arasında hüküm sürmüştür.
Astığı astık, kestiği kestiktir. Tam başkan.
Arjantin Başkanı Juan Peron da efsanedir. Kendisinden sonra ünlü eşi Eva Peron başkanlık yapmıştır.
Avrupa’nın güneyinde, İber Yarımadası’nda da efsane başkanlar vardır.
İspanya’da Fransisco Franco. İspanya iç savaşını kazanarak başkan koltuğuna oturmuş, 39 yıl hüküm sürmüştür.
Portekiz’de de Salazar 1933- 1974 yılları arasında 41 yıl başkanlık yapmıştır. Ünlü sözü, “Ben Portekiz’i üç F ile yönettim: Fado-fiesta-futbol” yönetimler için aforizma olmuştur.
Bu efsane başkanlar savaşlarla, darbelerle gelmiştir.
Seçimlerle gelenler de vardır.
İtalya’da Benito Mussolini Ulusal Faşist Parti ile seçimleri kazanarak gelmiştir.
Almanya’da Adolf Hitler, Nasyonal Sosyalist Parti ile seçimleri kazanarak iktidara gelmiştir.
Her ikisi de İkinci Dünya Savaşı içinde ortak olmuşlar, kaybettikleri savaş da sonları olmuştur.
Başkanlık sistemi her zaman büyük riskler taşımıştır.
Yetki gücünün denetlenemez oluşu, güçler ayrılığının ortadan kalkışı, giderek tek adam yönetiminin sorgulanamaz oluşu büyük yanlışların sürmesi ile sonuçlanmış, bu da büyük zararlara yol açmıştır.
Toplumlar bunları yaşamış, nice acılar çekmiş, sonuçta da çözümü güçler ayrılığında bulmuştur.
Yürütme, yasama, yargı güçleri birbirinden ayrı olacak, birbirini denetleyecek, hiçbir güç kontrol dışı kalmayacaktır.
Bunun adı da parlamenter sistemdir.
Eğer başkanın gücü denetim dışında kalırsa, yürütme, yasama, yargı onun elinde olursa hiçbir yanlış ortaya çıkamaz, hiçbir hata düzeltilemez.
Bu durumun acı sonuçlarını başkan yaşar, bedelini de onu başkan yapan toplum öder.
Tarih boyunca böyle olmuştur, geleceğin tarihinde de böyle olacaktır.
Nedenler değişmeden sonuçların değişmesini bekleyen budaladır” sözü Albert Einstein’ındır.
Latin Amerika’nın Kesik Damarları”nı okuyun.
Bir daha göreceksiniz...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ben başkan olamazsam? 11 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları