Parti Medyası Olmanın Hafifliği...

11 Şubat 2016 Perşembe

AKP’nin Cemaat ile giriştiği “ölüm-kalım” savaşımı nedeniyle yandaş medya kapsamına bir tür daha eklendi: Kayyım medyası. Böylece Havuz medyası ile Aşk medyasına bir kardeş daha gelmiş oldu.

Gazetecilik dışındaki işleri dolayısıyla iktidardan korkma zorunluğu duyan medya kuruluşlarının eleştiri dozu ise “yok” derecesinde azaldı.

Son seçimler nedeniyle kafama takılan sorular şunlardı. Yandaş medyanın AKP oylarına ne kadar katkısı var? AKP, seçmeni çeşitli yollardan yönlendirdiği için mi yandaş medyayı okuyor, yandaş medyayı okuduğu için mi AKP’ye oy veriyor?

Örneklere bakarak son seçeneğin geçerli olmadığı kanısına vardım. Nedenini iki örnekle anlatmaya çalışacağım.

Bir gazetesi ile bir televizyon kanalı bulunan Vatan Partisi (VP) ile iki televizyonu ve bir gazetesi olan Bağımsız Türkiye Partisi’nin (BTP) son iki seçimdeki oylarına baktım.

Vatan Partisi 7 Haziran’da 161 bin 674, 1 Kasım’da 118 bin 803 oy almış. Bağımsız Türkiye Partisi’nin 7 Haziran’daki oyu 96 bin 475, 1 Kasım’daki oyu ise 48 bin 297.

İki partinin de günlük satışı 50 binin dolayında olan gazetelerinin okuru, 24 saat yayın yapan kanallarının da önemli sayıda izleyicisi var.

İki partinin üye sayıları, destek örgütlerinin üyeleri ve parti yöneticilerinin sayıları dikkate alınırsa oylarının beklenmesi gereken sayıya ulaşamadığı anlaşılıyor.

Acaba neden?

***

Bağımsız Türkiye Partisi’nin geçmişini bilemiyorum. Ama Vatan Partisi’nin geçmişi hakkında, muhabirlik dönemimdeki izlemelerim nedeniyle akıl yürütebileceğimi düşünüyorum.

Oy azlığının nedenleri acaba özetle şunları bilenler olabilir mi?

- İlk parti olan Sosyalist Parti’nin Türkiye’de federasyon yönetimini öncelemesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi’nce “bölücülük” gerekçesiyle kapatılması.

- Geçmişte yayınlanmış iki kitap ile çeşitli açıklamalar ve yazılarla Atatürk’ün suçlanmış olması- “Kemalist burjuvazi, işçi ve köylüleri insafsızca sömürerek hızla gelişti” ya da “Puttu yük oldu” gibi cümlelerin kullanılmış olması.

- “Kürt milleti, kendi kaderini tayin hakkına kayıtsız şartsız sahiptir. İsterse ayrı bir devlet kurabilir” görüşünün savunulması.

- Apo’yu karanfillerle ziyaret ederek teröristleri denetlemesini “gazetecilik” diye savunurken sadece haber ve yorumla gazetecilik yapanları “terörist” ilan etmesi.

- Cumhuriyet Halk Partisi’ni seçmen, Cumhuriyet gazetesini de okur deposu gibi değerlendirerek olur olmaz çarpıtmalara ağırlık vermesi.

Saydıklarımı (sonuncusu dışında) ve Nâzım Hikmet’in, Uğur Mumcu’nun, Deniz Gezmiş’in suçlanmalarını Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi davasının savunmasında (Kaynak Yayınları, No: 114) ve 2000’e Doğru dergisinde ayrıntıları ile okuyabilirsiniz.

***

Biz, ülkenin getirildiği nokta nedeniyle daha önce yazdıklarımız gerçekleştikçe “Yine haklı çıktık” derken bile üzüntümüzü ekleme zorunluğunu duyuyoruz.

Mutlu olduğumuz süreç ise ne yazık ki hiç olmuyor...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları