Mehmet Faraç

İmralı Sürecinde PKK / 3

11 Mart 2009 Çarşamba

 

PKK’yi bitirme operasyonu

PKK, Abdullah Öcalan’ın 10 yıl önce yakalanmasının ardından ciddi bir değişim geçiriyor. Örgüt Murat Karayılan önderliğinde “Başkanlık Konseyi” adı verilen bir grup tarafından yönetiliyor. Zübeyr Aydar’ın başında olduğu Kongra-Gel ise üst düzey bir mekanizma olarak hem PKK’nin Avrupa’daki lobi çalışmalarını yürütüyor hem de Kürt örgütlerinin koordinatörü olarak görev yapıyor.

Örgütün Kuzey Irak’taki kolu “Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi” (PÇDK), peşmergelerin baskısı ve yoğun denetimi yüzünden son iki yıldır planladığı faaliyetleri yürütemiyor. Örgüt, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 2007’nin aralık ayından bu yana gerçekleştirdiği hava operasyonlarının artması ve ABD ile Türkiye’nin Kuzey Irak içindeki çabalarının yoğunlaşması nedeniyle PKK ile olan bağını güçlendiremiyor.
 

Hareket alanı daraldı

PKK’nin İran’daki, “Partiya Jiyana Azadi Kurdistan (PJAK) - Kürdistan Özgür Yaşam Partisi” de son üç aydır suskunluk yaşıyor. Hem Türkiye’nin hem de İran’ın son altı aydır yoğunlaştırdığı operasyonlar nedeniyle hareket alanı iyice daralan örgüt, PKK’ye eskisi gibi militan ve lojistik desteği veremiyor. PJAK’ın sessizliğe gömülmesinin ardında ABD’nin bu örgütü geçtiğimiz ay terör örgütü listesine almasının da payı bulunuyor. Zira ABD bir dönem İran’ı karıştırma uğruna desteklediği bu örgütü, PKK yanlısı olması ve Türkiye’nin tepkisini çekmesi nedeniyle artık kullanmak istemiyor! 300’den fazla PJAK’lının cezaevine konulması da örgütün eylemlerini kısıtlıyor.
 

Öcalan yanlısı bir örgüt de Suriye’de faaliyet gösteriyor.

İki yıl öncesine kadar faaliyetlerini arttıran “Partiye Yekitiya Demokrat” (Demokratik Birlik Partisi - PYD), Türkiye’nin baskısı ve Şam ile Ankara arasındaki diyaloğun artması nedeniyle artık kolay hareket edemiyor. Bu örgütün de Suriye’deki cezaevlerinde 300 kadar militanı tutuklu bulunuyor. HEP’in eski yöneticilerinden Mehmet Metiner, PKK’nin çözüm yolunu tıkadığını söyledi
 

Örgüt tamamen tasfiye olacak

Peki, bu süreçte PKK nereye gidiyor? Özellikle Öcalan’ın yakalanmasının ardından bölünme yaşayan ve strateji belirlemede büyük sıkıntı çeken örgüt gerçekten silahsızlandırılıyor mu?.. Bu soruya örgütü yakından izleyen Kürt kökenli aydın ve yazarlar farklı yanıtlar veriyor.

Star gazetesi yazarı Mehmet Metiner, 1980’li yıllarda radikal İslamcı bir görüşü benimsiyordu. Hatta 4 yıl önce Cumhuriyet’e verdiği bir röportajda, “O dönemde Taliban gibi düşünüyorduk” demişti. Metiner 1990’lı yıllardan itibaren başlayan siyasal dönüşümünü “Yemyeşil Şeriat, Bembeyaz Demokrasi” adlı kitabında da sorgulamış ve özeleştiri yapmıştı. 2000 yılında Halkın Emek Partisi’nin (HEP) medya ve tanıtımdan sorumlu genel başkan yardımcılığı görevinde de bulunan Metiner, Kürt-İslamcı kimliğiyle tanınmasına karşın bu dönemde daha liberal düşünüyor.

Yazıları ve konuşmalarında, PKK’ye bakış açısı ve Kürt sorununun çözüm yöntemi konusunda diğer Kürt aydınlarla görüş ayrılığına dönüşen Metiner örgütün de zaman zaman tepkisini çekiyor. Metiner, Öcalan’ın yakalanmasının ardından PKK’de yaşananlar ve bundan sonraki olası gelişmelerle ilgili sorulara şu yanıtları verdi:

Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da yakalanması PKK’yi nasıl etkiledi. Örgüt nereye gidiyor?..

Metiner - Öcalan yakalandıktan sonra PKK kuruluş felsefesini değiştirdi. Yola çıkarken düşündüğü amaçlarını inkâr etti. Bağımsız Kürdistan idealinden, federasyon ve otonomi teleplerini reddeden, demokratik cumhuriyet söylemini dillendiren siyasal bir partiye dönüştü. Dolayısıyla artık elinde silah dağda bulunmayı gerektiren bir örgüt olmaktan çıkmış olması gerekiyordu. Çünkü Öcalan yakalandıktan sonra dillendirdiği demokratik cumhuriyet tezi ancak siyasal bir parti eliyle gerçekleştirilebilecek talepleri içeriyordu.

Peki, PKK Öcalan’ın bu tezini nasıl karşıladı?

Metiner - PKK’nin paradoksu şu: Örgüt demokratik cumhuriyeti benimseyeceğini söyledikten sonra halen silahlı mücadeleyi yedeğinde tutmaya devam etti. Militer bir güç olarak varlığını sürdürmesi bir paradokstur. Bu yüzden demokratik cumhuriyet tezi örgüt içinde ciddi çözülmeleri beraberinde getirdi. “Biz bunun için mi dağa çıktık” diye itiraz edenler örgütten kopmaya başladılar. Ayrıca örgüt içinde bir başka sıkıntı daha başladı. “Mademki demokratik cumhuriyet diyoruz, bu ancak siyasetle yapılabilir. O zaman PKK silahlı güçlerini tasfiye etmeli, bunu açıklamalı” diyen ciddi bir grup vardı. Osman Öcalan, Kani Yılmaz (örgüt tarafından öldürüldü), Nizamettin Taş gibi başkanlık konseyi düzeyindeki isimler “Madem demokratik cumhuriyeti benimsedik o zaman silahlı güçlere gerek yok” diye itiraz ederek örgütten ayrıldılar. Bu süreçte PKK, örgüt içinde çözülmeyi önlemek için tekrar silahlı mücadeleyi başlattı. Bu da PKK’yi söyledikleriyle yaptıkları arasında uygunsuz davranan bir yapıya dönüştürdü.

Örgüt şimdiki yapısı içinde neyi hedefliyor? Çözüm mü, dayatma mı?..

Metiner - PKK’nin, dağda kalmayı gerektiren hiçbir amacı olmadığı halde halen elinde silah tutan ve terör faaliyetlerine girişen bir örgüt olması çok ciddi bir sıkıntı kaynağı. Türkiye’de Kürt sorunu çözülürken PKK katkı sunmak yerine çözümü engellemek isteyen bir yapıya büründü. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde yapılması gereken şu; eğer PKK demokratik cumhuriyet söyleminden vazgeçmişse, tekrar bağımsız Kürdistan felsefesine dönmüşse, bunu çıkıp deklare etmeli. Silahlı mücadelesini sürdüreceğini açıkça ilan etmeli. Eğer demokratik cumhuriyet söyleminde samimiyse o zaman silahlı güçlerini tasfiye etmeli ve DTP içinde, daha sağduyu ve sorumlu bir tarzda yerini almalı.

Türkiye böyle bir yapılanmayı içine sindirebilir mi?..

Metiner - PKK, DTP üzerinden Türk siyasetine zaten müdahale ediyor. Aslında Türk demokrasisi PKK’yi tolere edecek olgunluğa erişti. PKK’nin de bu olgunluğa yakışır bir tavır içine girmesi gerekir. Bunun için de koşulsuz olarak silahları terk etmesi, toprağa gömmesi gerekir. Örgüt silahları elinde tuttukça DTP de sıkıntı yaşayacaktır. Bu durum Kürt sorunu için de hep engel olacaktır. Bence artık değişmesi, dönüşmesi gereken örgüt PKK’dir.

Örgüt bu süreçte Öcalan’ı daha çok öne çıkarmaya başladı. PKK lider sıkıntısı mı yaşıyor?

Metiner - Örgüt kendisini yaşatmak için lider kültürüne ihtiyaç duyuyor. Öcalan’ı yücelterek kendilerini yaşatabileceklerini sanıyorlar. Ancak örgüt içinde ciddi bir çözülme de var. Şiddet yanlılarıyla barış yanlıları arasında ciddi bir kapışma yaşanıyor. PKK içinde de DTP içinde de, örgütün sürece ciddi bir yanıt bulamadığına inanan kesimler var. Kendi içlerinde zihni ayrışma içindeler. Şiddet onları bir arada tutuyor ama zihinleri çoktan bulandı. Karmaşa yaşıyorlar. PKK bugün, Kürt davası, bağımsız Kürt ideali yerine Öcalan’ın özgürlüğü için mücadele eden bir konuma dönüşmüştür. Bütün olay Öcalan bırakılırsa her şey biter şeklindeki bir hedefe dönüştürüldü. Bu hedef Kürt davası değildir. Kürtlüğü her şeyin önünde tutan bir anlayış şunu der: “Öcalan da PKK de olsun ama ne olursa olsun Kürt sorunu çözülsün.’ Ama örgütün mantığı şu şekilde süreci tıkıyor: “Benimle sorunu çözmezseniz, Öcalan’a serbestlik tanımazsanız size bu sorunu çözdürtmem.” Bu PKK’nin kendi örgütsel varlığını Kürtlerin üzerinde tutan bir yaklaşımdır. Bence PKK’nin en büyük açmazlarından biri de bu yaklaşımdır.
 

Uğursuz rolün öncüsü

PKK, ABD, Irak ve Türkiye’nin koordinasyonuyla oluşturulan üçlü mekanizmanın müdahalesi sırasında nasıl bir yol izleyebilir?

Metiner - Önümüzdeki süreçte PKK’nin ne yapacağını kestirmek zordur. Ancak üçlü mekanizmanın başarılı olma şansı çok yüksek. Görünen o ki Türkiye o sürecin destekçilerinden biri. Eğer ABD, AB ve Kürtlerin mutabakatıyla ortaya çıkan bu silahsızlandırma projesi ilerlerse örgüt dağla sınırlı kalacaktır.

Örgüt bu baskılar karşısında toplum desteği ve lojistiğini kaybedecektir. Belki varlığını sürdürmek için yine teröre başvuracak ama süreç içinde tamamen tasfiye olacaktır. PKK, Irak, ABD ve Türkiye’nin baskılarına gerekli yanıtı veremezse hem demokratik cumhuriyet idealinden vazgeçecek hem de Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştirecek tarihi ve uğursuz rolün öncülüğünü yapmış olacaktır.
     

Öcalan dikkate alınmak istiyor

Mehmet Metiner’in de dikkat çektiği gibi salt örgüt değil Abdullah Öcalan da Güneydoğu’daki kanlı sorunun çözüm arayışlarında kendisinin dikkate alınması konusunda sık sık uyarılar yapıyor. Örneğin İmralı Adası’na giden avukatlarına her fırsatta “Bizi dikkate almayan çözüm şansı sıfırdır” diyor. Öcalan, 19 Aralık 2008’deki avukat görüşmelerinde benzer çağrıları yaptı ve ABD ve Irak yerine sorunun çözümü konusunda kendisiyle diyaloğa girilmesini istedi.

Aslında Öcalan’ı bu düşünceye PKK’nin son dönemde yoğunlaştırmak istediği “İrademiz Öcalan” eylemleri yöneltiyor. PKK, son üç yıldır terör sorununun çözümünde Öcalan’ın muhatap kabul edilmesini istiyor ve talebini “Öcalan’a özgürlük” sloganıyla daha da ileri götürmeye çalışıyor. Örgüt bu hedefinde şiddeti bir dayatma yöntemi olarak kullanıyor. ABD, Irak ve Türkiye’nin, PKK’nin pasifize edilmesi uğruna oluşturduğu üçlü mekanizmanın planları bu yüzden Öcalan’ın tepkisini çekiyor. Terör örgütü lideri, 19 Aralık’taki konuşmasında, 9 Mayıs 1916 tarihinde (I. Dünya Savaşı sırasında), İngiltere ve Fransa arasında yapılan ve Türkiye’nin Ortadoğu topraklarının paylaşılmasını öngören “Sykes-Picot” adlı gizli anlaşmasına vurgu yapmıştı. Öcalan bu kapsamda avukatlarına şöyle demişti: “Bazı planlar tartışılıyor. Kuşkulu aslında. İhtiyatlı yaklaşmak gerek. Bizi dışarıda bırakan, dikkate almayan bir çözümün şansı sıfırdır. Böyle gizli anlaşmış olabilirler. Bu sorun gizli anlaşmalarla falan çözülmez. Yapılmaya çalışılan bu gizli şeye, ikinci Sykes-Picot diyorum. Sykes-Picot da gizli yapıldı. Bir yıl sonra 1917’de Lenin tarafından açıklandı. İkinci Sykes-Picot varsa, Ortadoğu, Kürtler elli-yüz yıl daha sorunla uğraşırlar. Biz, bu sorunu kendi aramızda çözelim diyoruz. Ben Türkiye halkına saygımdan dolayı bu sorunun açık bir şekilde tartışılmasını istiyorum. Bu sorunun çözümü için öyle gizli kapaklı görüşmeler fayda vermez.

Ben bunun için Mustafa Kemal örneğini verdim. Mustafa Kemal, siyasal teolojiyi biliyordu. İngiltere’nin Ortadoğu’daki hegemonyasını biliyordu.”

Yarın: Tasfiye kaos yaratır!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Rahat Uyu Paşam!.. 10 Kasım 2009

Günün Köşe Yazıları