Spotlight ve Silivri

14 Şubat 2016 Pazar

Gazeteci gerçekleri arar, kamuya haber ve bilgi verir:
Gazeteci, vali, emniyet müdürü, savcı, yargıç, politikacı, milletvekili, müsteşar, bakan, başbakan, asker, esnaf, tüccar, işadamı, halkla ilişkiler uzmanı değildir...

Gazeteci gerçeği, sadece gerçeği arayan ve onu kamuya yansıtmaya çalışan bir meslek uzmanı, bir profesyoneldir.

*** 

Gazetecilik bir kamu hizmetidir:
Haber ve bilgiye serbestçe ulaşma hakkı ve özgürlüğü, demokrasinin temel hak ve özgürlüklerinin başında yer alır.
Gazeteci işte bu hak ve özgürlüğün kullanılmasından sorumlu olan esas kişidir.

*** 

Gazetecilik o kadar önemlidir ki, pek çok ülkedeki siyasetin biçimlenmesinde, politikacıların kaderlerinin belirlenmesinde rol oynamıştır.
Elbette siyasetin ve siyasilerin gizli kapaklı, ahlak veya yasadışı işlerinden söz ediyoruz.
Örneğin, “Watergate Skandalı” Amerikan politikasını ve Amerikan Başkanı’nın kaderini etkilemiştir.
Elbette böyle büyük olayların filmi de yapılır...
Nitekim “Watergate Skandalı”nın da filmi yapılmıştır.
İşte Spotlight da böyle bir film.
Film, adını, Bostan Globe gazetesinin, 4 kişiden oluşan araştırma biriminin isminden almış.
Esas olarak, gazetenin genel yayın yönetmeninin değişmesiyle, “Spotlight” biriminin, Katolik rahiplerin yaptıkları çocuk tacizlerini araştırmasını anlatıyor.
Hepsi ünlü olan senarist, yönetmen, oyuncular, son derece başarılı.
Gerilim hiç azalmıyor...
Sahte kahramanlıklar yaratmak gibi ucuz numaralar yapılmamış...
Son derece gerçekçi ve sürükleyici bir film.

*** 

Senaryo mükemmel:
Kilisede vaaz veren bir rahip: “İnternet (www) çıktığında bana gerek kalmayacak diye korkmuştum ama bilgi ayrı, inanç ayrı değil mi” diyerek din ile gerçekler arasındaki farkı belirtiyor.
Yine bir yerde, “Bir çocuk yetiştirmek bir köy ister; bir çocuk taciz etmek de bir köy ister” diye, susanların da çocuk tacizcilerinin sorumluluğuna ortak olduklarına vurgu yapılıyor.
Senaryodan da, yönetimden de, oyunculuktan da verilecek pek çok örnek var ama filmin tadını kaçırmamak için ayrıntıya girmiyorum; mutlaka görün.

*** 

Filmi seyrederken, Uğur, Çetin, Ahmet başta olmak üzere öldürülen gazeteci arkadaşlarımı düşündüm...
Silivri’de hayatlarının en güzel yıllarını zindanda geçirmiş olan Mustafa’yı, Tuncay’ı, Erol’u, Soner’i, Barışlar’ı ve suçları gerçekleri yazmak veya yazmaya teşebbüs etmek olan öteki gazetecileri anımsadım...
Elbette Can Dündar ve Erdem Gül başta olmak kaydıyla şu anda içeride çile dolduran gazetecilerin varlığı da yüreğimi bir kez daha dağladı...
Sinemadan çıktığımda, ileride Türkiye’de çekilecek filmlerin senaryolarından birinde çarpıcı bir replik olarak yer alacak olan “Gazetecilikten dolayı hapiste kimse yoktur” ifadesi, bu trajedilerdeki ortak siyasal sorumluluğu vurgulayan bir cümle olarak kulaklarımda çınlıyordu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa tuzağı 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları