Savaş Tamtamları Çalarken Barış Gazeteciliğinin Zorunluluğu

15 Şubat 2016 Pazartesi

Bugünlerde aydınlara ve özellikle de gazetecilere düşen görev savaşa kararlılıkla karşı çıkmaktır. Çünkü savaş tümüyle hayatı, insan hayatını hiçe sayan insanın yarattığı değerleri, doğayı yok eden barbarlığın adıdır. Yine bugünlerde yüzyıl önce formüle ettiği “kütleçekim”le ilgili teorisi kanıtlanmış bulunan Einstein’ın savaş karşıtı tutumunu hatırlamanın da zamanıdır. Bilimsel araştırmaları sırasında Nazilerin atom bombası yapmak için bir proje üzerinde çalıştıklarının öğrenilmesi üzerine ABD Başkanı Roosevelt’e bir mektup gönderen Einstein, daha sonra bunun bir hata olduğunu söyleyecek, 1954 yılında Hiroşima ve Nagazaki felaketlerinden sonra Princeton Üniversitesi’ni ziyareti sırasında, “Hayatımda bir büyük hata yaptım: Başkan Roosevelt’e atom bombası yapılmasını tavsiye eden mektubu yazdım. Fakat haklı bir gerekçem vardı: Bombanın Almanlar tarafından yapılması tehlikesi” diyecektir. Gerçekte Einstein bombanın yapımı ile ilgili başkaca bir çaba içinde olmamıştır. Ama yazdığı mektup nedeniyle duyduğu büyük acıyı Hiroşima’da bombanın patlatılmasından sonra açık bir şekilde ifade etmiş, 10 Eylül 1954’te Chicago Üniversitesi rektörü Robert M. Hutchins’e yazdığı mektupta günümüz gazetecilerine ders olabilecek şu sözleri söylemiştir: “Uluslar sınırsız egemenlik istedikleri sürece kuşkusuz savaşlar daha büyük ve teknolojik olarak daha gelişmiş silahlarla yapılacak. Aydınların en önemli görevi, halka bunu açıkça anlatmak ve iyi örgütlenmiş bir dünya hükümetinin kurulmasını tekrar tekrar vurgulamaktır. Aydınlar silahlanmanın yasaklanmasını ve askeri sırların ifşasını savunmalıdırlar.” (21. Yüzyıl İçin Einstein; Alfa Bilim yayınları; s.154) Bilinen nedenlerle böyle bir dünya devleti kurulamadı. Emperyalizm, kapitalizmin doğası ve yöntemleri; faşizm, teokrat, otokrat ve sözde demokrat yönetimler çıkarları için savaşı sürekli tırmandırmaktan, savaşmaktan, kırımdan, kıyımdan vazgeçmiyorlar. O nedenle de Einstein’ın aydınlara tavsiyesi, barış gazeteciliğinin temel bir sloganı olmayı sürdürüyor. Şimdi yine bu kez sınırlarımızda, üstelik yayılma tehlikesi gösteren, kimilerinin bir dünya savaşı tehlikesinin belirtileri olarak adlandırdığı çatışmalar başladı. Türkiye ne yazık ki bu çatışmaların tarafıdır; bu da barış gazeteciliği görevini hem zorlaştırıyor, çünkü böyle zamanlarda savaş tamtamları çalanların milliyetçi söylemleri ve baskıları zirveye çıkar, hem de zorunlu kılıyor. Çünkü insan olmanın gereği, kim başlatırsa başlatsın, hangi “ulvi duyguları” gerekçe gösterirse göstersin savaşa karşı çıkmak, olup biteni halka olduğu gibi, saklamadan, gizlemeden duyurmaktan vazgeçmemektir. Öyleyse barış gazeteciliğine, gerçekleri aktarmaya devam.

‘Mecmuası’ değil ‘mecmuu’
Nuray Mert’in 29 Ocak günkü yazısından: “....., en kötüsü tüm bunların mecmuasını ‘dava’ sanmak, özetle ‘zavallılık’, kısaca ‘acınacak hal’.” “Mecmua” geçen yüzyılın ortalarından sonra işlekliğini gitgide yitirmiş, artık pek kullanılmayan, yerini “dergi”ye terk etmiş Arapça kökenli bir sözcük. Belli ki yazar, mecmua değil, toplam anlamına gelen “mecmu” demek istemiş. Özgün metinde mecmua mı yazmış, yoksa mecmu mu bilinmez.
Mecmuasını” dediyse bir Türkçe hatası yapmış, düzeltmen de atlamış; yok, “mecmuunu” yazdıysa o nasıl “mecmuasına” dönüşmüş? Merak ettiğim şey şu: Yazarların makalelerinde yaptıkları Türkçe hataları olduğu gibi bırakılıyor mu? Düzeltilmesi gerekmez mi? Emre Yazman

Yazıların uzunluğu
8 Şubat Pazartesi günkü Murat Sabuncu köşesi biçimsel olarak şaşırttı...
1. Daha önce köşe yazılarının 3 bin vuruşla sınırlandırıldığını yazmıştınız. Oysa Sabuncu’nun bu yazısı 5 bin 630 vuruş? Bu ayrım neden?
2. Gazetede yazının başlığı “Havada kalan sözler” iken internet sitenizde “Erdoğan ‘kükrüyor’ Türkiye zora giriyor” yazılı! Bu fark neden?
3. Kullanılan görseller de farklı! Acaba neden? Bilginize… Teşekkürler... Sergen Çarkın
Okur Temsilcisi’nin notu:
1- Köşe yazarlarının Genel Yayın Yönetmeni’nin kısa yazma önerisine her zaman ya da genellikle uymadıkları, uyamadıkları bir gerçektir. Ama burada katı bir “direktiften” de söz etmiyoruz. Yine de yazıların belli bir ölçüyü aşmamaları haberlere daha fazla yer açmak açısından önem taşımaya devam ediyor.
2,3- Gazete yazıişleri ile internet sitesinin editoryal yönetimi farklıdır. Haberleri farklı başlıklar ya da görsel malzeme ile sunmaları doğal karşılanmalıdır.

Yerçekimi değil kütle çekim
12 Şubat Cuma 20. sayfadaki haber güzel ama ifadede hata var. “Yerçekimsel dalga” değil, “kütleçekimi dalgası” olmalıydı. Hem sesi kulağa kötü geliyor hem de söz konusu olan çok genel, bütün evren çapında bir olgu, oysa “yerçekimi” yalnızca gezegenlerin ve yıldızların yüzeylerinde ve çok yakınlarında, yaklaşık olarak söz konusu. Refik İpekçi

Jules Verne ne zaman doğdu?
Babam Yusuf Kaplan gazetenizi okurken fark etti ki 1928 tarihi olarak paylaştığınız Julne Verne doğum tarihi aslında 1828 olmalı idi. Kendisi adına paylaşır, iyi günler dileriz. Saygılarımızla... Yusuf Kaplan adına Evrim Kaplan

Her gün bir Cumhuriyet
Gerçek dost, kara gün dostudur. İyi gününde yanında olanların sayısına değil, kötü gününde yanında kalanlara bakarak anlayacaksın gerçek dostun kim olduğunu.
Cumhuriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül, hukuka aykırı olarak, önce gözaltına alınmışlar, ardından da, siyasal erki elinde bulunduranların keyfi emri ile tutuklanmışlardır.
Silah yüklü TIR’larla ilgili, malumun ilanı niteliğindeki bir haberi, ortaçağ papazlarının anlayışı ile suç sayıp, iki aydın gazetecinin ağırlaştırılmış müebbet hapis istemi ile yargılanması bir hukuk cinayetidir.
Demokrasiye inanan tüm halkımızı her gün bir Cumhuriyet gazetesi almaya davet ediyorum. Mehmet Gümüşçü  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları