Korkular Üzerinden...

08 Mart 2014 Cumartesi

İçinde yaşarken belki de boyutlarının ayırımına varamıyoruz. “Sönük bir seçim kampanyası”, “Sanki seçim havası yok” mırıldanmalarının aksine seçimlere katılma oranlarının yüksek olması beklentisi yüksek. Dahası tepkisiz, ilgisiz, duyarsız genel görünümün aksine, hiç bu kadar politize olmuş, cepheleşmiş, kilitlenmiş bir seçmen davranışı ile karşı karşıya kalmadığımızın altı çiziliyor. Seçmenin bire bir seçimlere duyarlılığının odağında ise, doğal seçim kampanyalarının havasında pompalanan düşler, umutlar değil, kaygılar, korkular belirleyici.
Seçim kampanyalarını şenlikli, umutlu yapan siyasi parti örgütlenmeleri, içten, tabandan gelen hareketliliğe ne oldu? Üstelik yerel seçimler için belediye başkanlarını, meclis üyeleri adaylarını, muhtarları de eklesek, her adayın kampanyasında olağan çalışmaları eklesek, sayılı gün kalmışken sokakların cıvıl cıvıl olması gerekirdi. Sanki yerel seçimlerin yükü tümden liderlere kalmış; örgütlerin, adayların etkileri, katkıları dibe vurmuş. En yüksek ölçekte sorumlulukları olanlar, televizyonlara yansıyacak görüntüler, fotoğraflar için iz bırakacak miting katılımlarını sağlamanın ötesinde bir sorumluluk taşımıyorlar.
Siyasi partilere üye, en politize olmuş seçmene bile soru sorduğunuzda, seçim sonuçlarına çok ilgili, yerel seçim söz konusu olduğu halde adaylara, hele de projelerine tümden ilgisiz oldukları gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Seçimlerin sonucunda çok şeylerin değişeceği yargısı ne kadar güçlü ise, seçilecek adaylar, programlar üzerinden beklentiler o kadar zayıf, gündem dışı kalmış. Yerel seçim değil de ülkenin, bireylerin geleceklerinin tüm ilişkileri, toplumsal dinamikleri, örgütlenmeleri ile ekonomik-sosyal-siyasal sonuçlarıyla... Hukuk devleti düzeninin işleyişi, örgütlü-örgütsüz toplum dinamikleri, her türden örgütlenme özgürlükleri, insan hakları ilişkileri, bireysel-toplumsal değerleriyle sil baştan çizilmesinde rol oynayacak bir dönemeç, referandumla yüz yüzeyiz.

***

Ya yaşamlarının çok önemli bir dönemecinde olduklarının bilincinde, oylarının çok kıymete bindiğini düşünen, seçim sonuçlarına yönelik duydukları büyük kaygı yüzlerine yansımış, ilgili ilgisiz her konudan bir kıvılcımla patlayan öfkeye dönüşmesi hallerini... Alabildiğine kutuplaşmış, ötekileşmiş, çok politize olmuş hallerimizle aynı seçmenler olarak... Seçimler sürecine katkıda bulunmada nasıl bu kadar katılımsız, seyirci rolünde sadece sandık gününü bekliyor olmalarımızı nasıl açıklayabiliriz? Aidiyet duygusu, gelecek kaygısı bu kadar güçlü, siyasal yaşanırken siyasi örgütlülüklerin içinde olamama ya da saklama gereksinimi ne menem bir çelişki?
En çarpık oluşum hâlâ oy oranlarının çok yüksek olduğu söylenen İktidarları cephesinde... Dün gelinen son noktada, cephenin liderlerine, çatışan taraflarına yönelik suçlamalarda kirlilik, haksızlık, ahlaksızlık üzerinden nefret söylemi tüketilmiş, biri diğerini yok ederek var olma kararlılıklarını açıklamaya yetmediğinden, inanç, İslamın bedduaları, günah, Şeytan kavramlarından anlamını bilemediğimiz yeni şiddet söylemlerinde şaşkındık. Bir tek Erdoğan-Gülen liderliğinde değil, bakanlar, Meclis, kamu kadrolaşmalarında.. Çekilmiş, körleme sallanan kılıçların İktidarlarının ittifak cephesinden kimleri sağ, kimleri yere sermeyi amaçladığı kestirilemediğinden.. İktidarları cephesinin eksilmediği söylenen oy tabanının, cepheden yana militan duruşlarını, oylarını bölmeden gerçek renk ve kimliklerini saklama ya da güçlüden, kazanacaktan yana olma çabalarını gözlemleyebiliyorduk.
İktidarları cephesinde siyasetin odağında var olan kurulu düzeni kaybetme korkusu öylesine belirleyici ki... Kirli savaşta, ne işlenen suçların boyutları ne de ortaya çıkan suçlulukların sandığa yansımayacağına yemin edilmiş gibi bir duruş sergilenmede... Çekilmiş kılıçların kimleri ayakta bırakacağı kestirilemediğinden, şimdilik en çok tehdit edebilen en güçlü zarar verecekten korunma kaygısı belirleyici. Başbakan, Cemaatin karşısında önde, güçlü... Sonrası iç-dış odaklı dengeler içinde hangi formülleri üretecek... Senaryoları sonsuz...
Bir tek oyun bile ziyan edilmemesi kaygısı, korkusu içindeki muhalefetin ortak tek paydası ise bu korkunun derinliği. Ülkenin, bireylerin kurtuluşu üzerinden öylesine derin bir değerler erozyonu, kafa karmaşası söz konusu ki... Evrensel insan hakları, demokrasi, hukuk devleti düzeni, Cumhuriyetin geleceği, laiklik çizgisinin oluşmasını unutun; en tartışılmaz insanlık hallerinde, değerlerinde bile buluşma sorunları var. Sadece korkular, kaygılar üzerinden bir oy patlaması söz konusu olabilirse de çözüm yollarını açmada yeterli olabilir mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bayram benim neyime? 9 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları