Aşağıdan yukarıdan yolun sonu görünüyor!

03 Mart 2016 Perşembe

Bilinen, çok da anlamlı bir sözdür: Gecenin en karanlık olduğu an, gün ışığının en yakın olduğu andır.

Elbette bir başka istikametten okunacak olursa, söz konusu ânın, karanlığın da ışıyan gün karşısında kendinde boğulup kaybolacağı an olduğunu söyleyebiliriz.

Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’ni bir kararı vesilesiyle hiçe sayan, ona uymayı ve saygı duymayı reddeden açıklamaları, onları yaparkenki ürkütücü üslûbu bana her ne hikmetse bu sözü de hatırlattı.

Haksız ve insafsız bir tutukluluk kararını Türkiye’nin en üst yargı mercii olan Anayasa Mahkemesi ortadan kaldırarak hukuki açıdan dünya önünde ülkesinin namusunu kurtardı.

Topluma bir yudum nefes alma imkânı sunan bu gelişme karşısında tıpkı 7 Haziran seçimleri sonrasında olduğu gibi karşı saldırıya geçilip umudu karartma cihetine gidileceği belliydi. Öyle oldu, olmaya da devam edecektir önümüzdeki günlerde.

O yüzden sevincimiz büyükse de gelebilecek saldırılara, kurulabilecek tuzaklara karşı temkini elden bırakmamak gerekiyor.

Biliyorsunuz, 7 Haziran sonrası toplumun seçim sandığına yansıyan topyekûn rahatsızlığını anlamak yerine sessiz-sedasız ne tuzaklar kurup bütün ülkeyi yangın yerine çevirecek bir gidişatın fitilini ateşlemekte tereddüt etmediler. Ele geçirdikleri devletin gücüyle ülkede hanidir susmuş silahları herkese tekrar kuşandırıp bir zamanlar “Sayemizde bitti” diye övündükleri cenazeleri yeniden yoksul evlerine akıtacak yolun önünü açtılar. Topluma da “Bak, biz yoksak böyle olur, ona göre” dediler ve tutturdular…

Bu ilk değildi. Herkes “Dîni İslâm”ı dillerinden hiç düşürmeyip hakikatte onu ayakkabı kutuları içine gömdüklerini gördüğünde de kafası karışmış taraftarlarına “Biz devleti ele geçirdik, onu bizden alıp sizi eskiye döndürecekler, ona göre” diyerek bastılar yaygarayı; “Ya ‘17-25 Aralık’, ya ‘28 Şubat’, seçim sizin” dediler, yine tutturdular.

Şimdi de karanlıklarıyla kamufle ettikleri korkunç bir pazarlığı faş eden arkadaşlarımıza kin ve nefretle kurdukları tezgâh Anayasa Mahkemesi’nden döndü ya, mutlaka vardır kuytularından çıkacak bir başka tuzak. Hazırız, siz de hazır olun!..

Ama işte bir yandan da karanlığın en derin, dip, zifiri noktasına gelindi sanki.

Bundan öte neylerseniz, yine de gün ışığı yakın gibi görünüyor.

Nereden çıkarıyoruz? Karanlığın giderek daha da yoğunlaşıp koyulaşırken aynı zamanda hacminin daralmasından...

Misal, önceki günkü Cumhuriyet’in sürmanşetinde Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un bir yandan Cumhurbaşkanı’nın sözlerine “anlayış” telkininde bulunurken, diğer yandan da onları “kişisel görüş” olarak değerlendiren demeci...

Ve aynı yerde sağ köşede bu manşet haberin içine gömülmüş bir kutu haber olarak eski bakan, başbakan başdanışmanı, parti genel başkan yardımcısı ve parti sözcüsü Hüseyin Çelik’in bir zamanlar bu kadar göbekten parçası olduğu iktidara veryansın eden şu sözleri: “İşler tersine gitmeye başladı mı gelsin ‘dış güçler ve onların yerli işbirlikçileri’, gelsin ‘üst akıl’, gelsin ‘faiz lobisi’ vesselam… Biraz kendimizle yüzleşelim.”

Kuvvetle muhtemel ki sürmanşette Kurtulmuş’un demecinin ve Çelik’inkine oranla çok daha büyükçe verilmiş kafa fotoğrafının olduğu yerde ileride bir başka figür boy gösterecek. Kurtulmuş’u ise daha küçük bir kafa görseliyle, şimdi Çelik’in bulunduğu sağ köşede benzer sözler eşliğinde bulacağız!..

Yine kuvvetle muhtemel ki Davutoğlu’nu da aynı akıbete uğramış göreceğimiz günler gelecek.

Çelik’in, Arınç’ın, Abdullah Gül’ün durağına onlar da çok geçmeden “vasıl olacaklar”.

Ama böyle böyle de karanlık, bir yandan niceliksel olarak iyice azalan, diğer yandan niteliksel olarak hepten dibe vuran yandaşlar eşliğinde en koyu noktasına doğru yoğunlaşarak çekilecek, ta ki artık o veciz sözdeki gibi gün ışığına geçit vermeme yolunda yapabileceği hiçbir şey kalmayıncaya kadar…

Bu noktaya giderek yaklaşıyoruz ve bize ne olursa olsun, her halükârda yolun sonu görünüyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları