Hayatımız Darbe!

11 Mart 2014 Salı

Polis 2 Haziran 2010 tarihinde, ODTÜ mezunu mimar Onur Yaser Can’ı gözaltına aldı. Gözaltı sırasında Onur Yaser Can, insan olmaktan utandığı aramalara, işkencelere maruz kaldı. Bırakıldı ama çok geçmedi ikinci kez karakola çağrıldı, gitti, gittiği karakolda ona neler yapıldığını kimselere anlatamadı, üçüncü kez karakola çağrıldığında evinin penceresinden kendini boşluğa attı. Henüz 28 yaşındaydı.
Ailesinin tüm çabalarına rağmen sorumlu polisler hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Aile acısıyla ve haksızlıkla baş başa kaldı ve anne Hatice Can’ın yüreği bunca acıya, bunca haksızlığa dayanamadı ve oğlunun kendini boşluğa bıraktığı pencereden o da kendini boşluğa bıraktı. Geride acılı bir baba ve bir kız evlat kaldı.
Gamze Filiz, 35 yaşında bir kimya öğretmeniydi. Atanması yapılmadığı için bir süre İstanbul’da bir dershanede kimya öğretmeni olarak çalıştı. Sonra dershane kapandı, Gamze öğretmen işsiz kaldı ve Sinop’a ailesinin yanına gitti. Atanmayı bekledi, neresi olursa olsun gidecekti ama atanması bir türlü çıkmadı ve Gamze öğretmen, bir av tüfeğiyle kendini vurdu.
Nuri Duran sürekli işsizdi. Ailesiyle birlikte oturduğu Kayseri’de iş yoktu. Antalya’ya gidip inşaatlarda çalışarak ailesini geçindirmeye uğraşıyordu. Antalya’dan 15 günlüğüne eve gelmişti ama cebinde yeterli para yoktu ve aile 300 lirayı ödeyemedikleri için oturdukları evden atıldı. Akrabalardan biraz para toplayıp yeni bir eve geçtiler ama hayat devam ediyordu ve Nuri Duran’ın çocukların reklamlarda izledikleri ve ağızlarının sulandığı bir kangal sucuk alacak kadar bile parası yoktu. Nuri Duran bir gün böyle bir hayata lanet etti, oğulları kızları da onun yaşadığı hayatı yaşayacaklardı. Yoksulluk kim bilir onları hangi kötü yollara sürükleyecekti? Dünyalar kadar sevdiği kızı belki de sokaklara düşüp erkek arayacaktı. Oğullarını hiçbir gelecek beklemiyordu... Ve uyuşturucular her yerdeydi.
Hayır, çocukları böyle bir hayat yaşamayacaktı, önce büyük bir soğukkanlılıkla Rüya, Mert ve Yiğit adlı çocuklarını bıçak ve keserle öldürdü, karısını da. Ardından oğlu Kemal’in okuduğu okula gitti, oğlunu çağırdı, bir işleri vardı. Baba oğul el ele tutuşup, bodrumunda kaldıkları apartmana geldiler. Baba hiç ses çıkarmadan on birinci kattan Kemal’i boşluğa bıraktı. Biraz bekledi ve kendisi de oğlunun yanına atladı.
Adı bende saklı, yirmisinde gencecik bir kızdı. Liseyi bitirdikten sonra üniversiteye gidememiş, bir işyerinde çalışmaya başlamıştı. Yaptığı iş, telefonlara bakmaktı. Bir süre sonra patronu onunla ilgilenmeye başlamıştı. Gençti, bu ilgi hoşuna gidiyordu, aşktı bu, bunu yaşamak istiyordu.
Evet bu aşktı ve patron bekârdı, onunla evlenmek istediğini söylüyordu; işyerinin daracık kanepesinde, kendisinin ifade ettiği gibi, patrona kızlığını verdi. İlişkileri bir süre devam etti, sonra patron bu işyerini kapatacağını ve tüm çalışanlarını işten çıkaracağını söyledi. İşten çıkarılacaklar arasında o da vardı. Kız bir gün işe geldiğinde, diğer iş arkadaşlarıyla birlikte kapının kapalı olduğunu gördü. Kapı mühürlenmiş ve patron kayıplara karışmıştı. Ve kız gebeydi.
Ne yapacağını şaşırmıştı. Kimseye söyleyemezdi. Kız düşündü taşındı kendisine tek yol gösterebilecek kişinin Tokat’ta yaşayan hiç evlenmemiş teyzesi olduğuna karar verdi. İşsizdi, canı sıkkındı; ailesi Tokat’a teyzesine gitmesini doğal karşıladı. Otobüse bindi, sancısı vardı, bir süre sonra kanaması olduğunu fark etti ama dayanmalıydı, teyzesi mutlaka bir çözüm bulurdu. Kanaması giderek artıyordu ve bir durak yerinde tuvalete gitti ve yere yıkılıp kaldı. Onu bulanlar hemen bir ambulans çağırdılar ve en yakın hastaneye yolladılar ama artık çok geçti, yolda öldü. Doktorlar “Keşke daha önce gelseydi” dediler.
Ben bu ürpertici insan hikâyelerini neden anlattım? Yarın bir kuşağın yok edildiği 12 Mart’ın otuz üçüncü yıldönümü. Bana göre 12 Mart hiç bitmedi. Hiçbir şeyin hesabı sorulmadı ve bugün de başka bir darbenin kara pelerinli ölüm biçicisi ortalıkta fütursuzca dolaşıyor!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları