Pınar Öğünç

En fazla duyduğum laf ‘kendine dikkat et’

09 Mart 2016 Çarşamba

Bir Diyarbakır dönüşü havalimanına girerken az önümde, sonradan hükümete yakın bir medya kuruluşunda gazeteci olduklarını anladığım bir grup vardı. Bir kadın muhabirin bavulunda sorun çıkmıştı, güvenlik görevlisi artık ne dediyse “İsterseniz emniyet müdürünü arayayım hemen” diye karşılık verdi kadın. Bunu yapacak mıydı, yapabileceğini mi hissettirmek istemişti? Neticede kişisel bir mesele için emniyet müdürünü cepten arayabilir, sorunu böyle çözebilirdi demek. Gazeteciler ikiye ayrılıyordu.

“Namlunun ucunda baro başkanları, doktorlar, öğretmenler var. Sen de namlunun ucundasın. Bu işi yapmaya çalışıyorsun, bir şeyleri koparıp dünyaya duyurmaya çalışıyorsun.”

“Abluka alanlarını takip ettiğim sırada darp edildim. Silahlar eşliğinde ölümle tehdit edildim. Gözaltına alındığımda sözlü ve fiziki şiddete maruz kaldım

“Duygunu bastırmak, ötelemek zorunda kalıyorsun, haberi yazarken ağlıyorsun. Hepimizin bir yerden sonra psikolojik desteğe ihtiyacı olacak...”

Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ Komisyonu’nun hazırladığı bir rapor var elimizde. Rapor, ikiye ayrılan gazetecilerden, çatışmalı Kürt illerinde akrepe binmeden mesleklerini yapmaya çalışanlarla, onların içinde de bunları ayrıca ağır yaşayan kadın gazetecilerin çalışma koşullarıyla ilgili. Şırnak’ın Cizre, Silopi, Beytüşşebap; Mardin’in Nusaybin, Derik, Dargeçit; Muş’un Varto; Diyarbakır’ın Sur ve Bismil, Hakkâri’nin Yüksekova ilçelerinde ve Van’da yaşanan çatışmaları, abluka ve sokağa çıkma yasaklarını takip eden 10 kadın gazeteciyle görüşmeler yapılmış. İsimler haliyle gizli; başlarına gelenler haberleşerek alenileştiğinden JİNHA muhabiri Vildan Atmaca ve Beritan Canözer istisna.

‘Sen de gebereceksin'

Temel mesele can güvenliği elbette. Üzerine güvenlik güçleri tarafından kurşun yağdırılan, basın kartına rağmen işini yapması engellenen, tehdit edilen, abluka hallerinde banyo, tuvalet gibi temel ihtiyaçlardan mahrum, uykusuz, sokakta sürekli eğilerek, tetikte yürüyen kadınlar anlatıyor. “En fazla duyduğum laf ‘kendine dikkat et’” diyenler... Sosyal medyadan “Öleceksin, sen de gebereceksin’ gibi mesajlar alanlar; ‘normal’ hayatları kalmayanlar, aylardır ağız dolusu gülmediğini söyleyenler...

Bazıları şiddetin cinsiyet tanımadığını söylese de “erkek devlet”i hissettikleri anlar az değil. Operasyonlar bittikten sonra duvarların hangi yazılarla dolu olduğunu hatırlamak yeterli. “Eline silah verdiğin zaman daha da bir güven duyuyor erkekliğine” diyor bir muhabir. Duydukları cinsiyetçi küfürler, fiziki şiddetin kimi zaman doğrudan cinsel bölgelerine yönelmesi acıklı biçimde önemsizleşmiş, “can”dan konuşurken talileşmiş.

Kimi anlarda kurumlarına haber geçmek için alternatif yollar bulmak zorunda kalmışlar. 19. yüzyılda gazetecilerin telgrafı kullanması gibi, telefonlarından ikiüç kelimelik kısa mesajlarla olabiliyor bu bazen. Telefon hatları kesildiğinde buldukları bir yöntem de 110 İtfaiye’yi arayarak orada bekleyen arkadaşlarına iki üç cümelelik haberlerini geçmek.

Bir de tüm bunları Batı’dan görünmemenin verdiği yalnızlık duygusuyla yaşadıklarını anlatıyorlar: “En büyük zorluğumuz bu haberleri sadece bizim yapmak zorunda kalmamız. Yükümüz çok ağır oluyor. Ve birkaç gün önce konuştuğumuz insanların gözlerimizin önünde katledilmesi, bir daha görememek çok kötü bir duygu.”

Koşullar onları savaşın da öznesi ve hedefi yaparken yaşananları aktarmak böyle bir mesuliyet, böyle bir yük. Bazıları için.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir tava bir kepçe 19 Nisan 2017

Günün Köşe Yazıları