Anayasa güvence mi?

10 Mart 2016 Perşembe

Sözün bittiği yerde, her şey anlamını yitiriyor, ilk bakışta doğru gibi görünen tümceler de manasızlaşıyor.
Pazartesi günü “yandaş filonun amiral gemisi” Sabah’a göz atıyordum, gözüme bir köşe yazarının alıntıladığı, Ahmet Altan’ın şu tümcesi takıldı:
Anayasası olmayan bir ülkede kimsenin güvencesi yoktur.
İlk bakışta bir bedahet (açık, net, ortada olma durumu) gibi görünüyor. Gel gör ki, kurumlar ve kurallar gibi kavramların da allak bullak olduğu Türkiye’de hiçbir şey kesin değil.
Bugünün Türkiye’sinde anayasa vatandaşın hak ve özgürlüklerinin güvencesi midir?
Tutuklanmalarıyla ilgili kararda AYM’nin hak ihlali bulması sonucunda tahliye edilen Can Dündar ve Erdem Gül’ün durumlarına bakınca “evet” demek mümkün görünüyorsa da, alt mahkemeyi AYM kararına direnmeye çağıran Tayyip Bey’in sözleri üzerine, insan bayağı tereddüde düşüyor ve ister istemez şu soruyu soruyor:
- Maazallah benzeri bir olayda bir dahaki sefere alt mahkeme Tayyip Bey’in telkinine uyarsa ne olur?
Gerçi anayasanın AYM kararlarının herkes için bağlayıcı olduğunu belirten 153. maddesi var. Ama Tayyip Bey yargı makamına “Anayasaya aldırma, AYM kararlarına uyma, arkanda ben varım; ben varım demek HSYK vardır demek, bir şeyden korkma!” diyor. Onunla da yetinmiyor, “AİHM kararlarını da uygulamazsak, öderiz cezasını gider” buyuruyor. Hani bir adım daha atsa şunu söyleyecek:
- Gerekirse AİHM’den karar alanı da idam ederiz olur biter! Parasıyla değil mi?

***

Diyeceksiniz ki, “Yok artık o noktada da değiliz!
Düzelteyim: “Henüz o noktada değiliz, anayasanın uygulanmasını gözetmekle yükümlü olan (md. 104) Cumhurbaşkanı yargıyı ona uymamaya alenen davet ettiğine göre, o noktaya varmamıza ne kaldığını tahmin güç olmasa gerek.
Evet anayasa vatandaşın hak ve özgürlüklerinin güvencesidir. Demokrasilerde bunun da yetmediği görülmüş, yürütme, yargı ve yasamanın da anayasaya uymasının güvencesini sağlamak için, bütün bunları da denetlemek üzere kararları herkesi bağlayıcı olan anayasa mahkemeleri getirilmiştir.
Getirilmesine getirilmiştir güzel de, devletin içinde onun erkini eline geçirmiş güçler, yüksek mahkemenin kararları için “Kulak asmayın, bildiğinizi yapmaya devam edin!” derse ve çağrısına uyulursa ne olacak ?
Bu çağrı AYM’nin son kararı üzerine tanık olduğumuz gibi çeşitli gerekçelerle bezenmiş olabilir. Hatta kimileri yetki gaspından söz edebilirler. (Aslında bir yetki gasbı var, ama gaspçının hangi noktada ve gasıpın kim olduğu tartışma götürür.)
Her neyse, devletin erkini ele geçirmiş olanlar, anayasayı tanımayacaklarını ilan ediyor ve devletin diğer organlarına da bu yönde telkinde bulunuyorlarsa, bir anayasanın olup olmamasının ne önemi kalır ki?

***

Görülüyor ki, anayasanın varlığının güvence oluşturması, ancak hukuki karar ve kurumun, fiili durumdan üstün olduğu hukuk devletlerinde söz konusudur.
Hukuk devleti illa çoğulcu, insan haklarına saygılı devlet demek değildir. Hukuk devletinin belirleyici niteliği hükümranın da, herkes gibi yürürlükteki hukuk kurallarına uyma yükümlülüğünü üstlenmesidir. Bu devlet otoriter olabilir, ama kendi otoriter çizgileri içinde koyduğu kurallara uymayı taahhüt eder.
O bakımdan, Türkiye’de iktidarın bugünkü yönelişini otoriter olarak nitelemek yetersiz kalır.
Bu kafa yapısındaki iktidarın Meclis’te partileri bir araya getirerek gerçekleştirmeye çalıştığı, anayasayı anayasal güvencelerinden yoksun kılacak bir anayasa değişikliğinden başka bir şey değildir. Kaldı ki onu gerçekleştirdikten sonra da işine gelmediğinde uymayacağına göre, bu anayasayla getirilen düzen her halükârda keyfilik düzeni olacaktır.
Bu durumda aslında tartışılan, parlamenter keyfi düzen ile başkanlık keyfi düzeni arasındaki farktır, ki öyle bir fark da zaten yoktur.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları