Meriç Velidedeoğlu

Enkaz

11 Mart 2016 Cuma

“R.T.Erdoğan”a sık sık “Sultan” denildiğine göre, eşine de “Hanım Sultan” ya da “Emine Sultan” diyebiliriz, böylece “kadınerkek” eşitliğine de uyulmuş (!) olur.
Ayrıca bu orunu (paye) da iyi kullanıyor; Osmanlı’da yalnız “Sultan”a özgü olan “Ferman salma” yetkisi, “Emine Sultan”a da tanındığından olacak, “26 Şubat” günü “Hanım Sultan” bir “ferman” salıverdi: “Türkiye’nin 90 yıllık enkazını kaldırdık!
Konuşmasını TV’de izledikten sonra, insan böyle bir konuşma yapanın kişiliğini düşünmekten de kendini alamıyor.
Bilmem anımsanır mı, “Emine Hanım”ın yıllarca önce basında yer alan gençlik resimleri? Günün modasına göre, kısa kollu, etek boyu dizlerinde olan giysisi, kısa kesilmiş saçları, kendisi gibi olan arkadaşlarıyla, birlikte yaptığı gezide çekilmiş resimden anlaşılacağı gibi, bütün bunlara izin veren bir ortamda yetişmiş bir genç kız.
Emine Hanım”ın anlatımına göre, bir gün ağabeyinden yediği okkalı bir “tokat”la kendisine gelip (!) tesettüre girecek; bu yeni görünümünün ve “ağabey” baskısının biçimlendirdiği “kişilik” de oluşmaya başlayacaktır ister istemez.
Bilindiği gibi daha sonra da, gençliğini köktenci İslam’ın en koyu temsilcisi olan terörist “Hikmetyar”ın dizleri dibinde oturarak geçiren “R.T. Erdoğan”la evlenip, bu kez de bu ortamda yoğrula yoğrula oluşan kimliğine uygun olarak, eline tutuşturulan kâğıttan okuduğu “enkaz” söylemi ile karşımıza çıkartılacaktı.
Ne var ki, söylediklerine yoğun tepki gelince de tıpkı Erdoğan gibi “ben öyle demedim, yalnış anlaşıldı, saptırıldı” çığlıklarıyla yeniden “TV”ye çıktı Emine Hanım. Kuşkusuz bu kaçınılmazdı.
Bu “inkâr”ı okurken yüzü kızardı mı dersiniz? “TV”de pek belli olmuyor da.
Peki, Türkiye’nin gündemine özenle oturtulan bu konu, “çağdaş, laik, hukuk devleti”ne götüren bir “Devrim” geçirmiş olan ülkemizde, “pervasızca”, hiçbir çekince duymadan kuruluşundan günümüze dek uzanan“Cumhuriyet Dönemi”ne, “enkaz” diyebilen daha doğrusu söylettirilen bir “cumhurbaşkanı eşi”nin ortalara çıkmasını nasıl değerlendirmeli?
Şöyle bir denesek diyorum: Genelde, bir “İslam ülkesi” denildiğinde, anlaşılan, halkının tüm günlük yaşamı “şeriat”la, dinsel yasalarla düzenlenmiş bir ülke olduğudur; öyle ki günümüzde “laik” olarak kabul edilenlerin bile, yönetimindeki kimi konularda, açıkça “şeriat”ın varlığının sürdüğü görülür.
Çünkü günümüzün laik Batı ülkelerindeki “laik yaşam”ın olmazsa olmaz kurallarının bir İslam ülkesinde “uygulanması” ve özellikle “geçerliliklerinin korunması” için, “ayrıca” kimi düzenlemelerin de gerektiği açıkça ortadadır.
Bu dile getirilişe örnek, Türkiye’de “29 Ekim 1923”te ilan edilen “Cumhuriyet” yönetiminin, dört ay sonra “3 Mart 1924”te kabul edilen üç düzenlemeyi içeren yasayla “laik bir yapı”ya adım atması; ardından, oluşturduğu ve adına “Devrim Yasaları” denen düzenlemelerle de bu “laik yapı”yı pekiştirip, sürekliliği için de, “Anayasa”da yer almasını dolaysiyle korunmalarını sağlamasıdır.
Ayrıca bütün bu düzenlemeler, “Devrim”in ürünü olan kimi “kurumlar” tarafından da doğal olarak korunmaya alınmışlardır; siyasal bağlamda “CHP”, basında da “Cumhuriyet”, kurumsal olarak da “Türk Tarih Kurumu”nu (TTK) sayabiliriz.
Dolaysiyle “3 Mart”ın “92.” yılının anılması ve gündeme getirilmesini, “Atatürk” ve “İnönü”ye “iki ayyaş” diyebilen bir kişiliğe sahip “Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan”dan beklemiyorduk kuşkusuz; ama CHP”nin, “Cumhuriyet”in, “TTK”nın unutması içimize oturdu; ayrıca ertesi “4 Mart” günü “Happy Birthday to You” şarkısının “Tarihte Bugün” köşesinde, “92.” yılının anımsatılması da...
Yarın “Beşiktaş”tayız!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları