Ebru Kılıçoğlu

Pazar derbisi!

19 Mart 2016 Cumartesi

Bu memlekette derbilerin “cici” olmadığını çok küçük yaşlarda öğrendik hepimiz. Öyle olmasını çok dilememize, hatta derbimize “dünya derbisi” ceketi giydirme çabalarımıza rağmen, Galatasaray’ın Fenerbahçe’ye, Fenerbahçe’nin Galatasaray’a rakip olduğu her maçta, ya saha karıştı ya da sokaklar, hatta bazen ikisi de. Her maç öncesinde “futbolu konuşmayı” diledik, ama hiçbirisinde futbolu merkeze yerleştiremedik. Kartlar, kavgalar, açıklamalar, hakem, tartışmalar, saçma polemikler, yaralananlar ve maalesef iki renk uğruna hayattan kopanlar.
Bir takımı sevmek artılarıyla ve eksileriyle gelir. Artıları eğlencedir, heyecandır, keyiftir. Bunların etrafında kümelenen dostluklar, paha biçilmez anılardır. Eksisi kaybetmektir. Bu kadar!
Öte yandan çok daha fazlasını kaybettik derbilerde, farkına varmadan. En önemlisi kaybetmeyi bilmemeyi kaybettik. Birinin, bizimle aynı düşünmese de haksız olmayabileceğine olan saygımızı kaybettik. Bunları örnek aldığımız kişilerin davranışlarına baka baka, onlara şaşıra şaşıra kanıksadık, benimsedik.
Şimdi çok değil daha bir pazar önce, memleketçe “kaybetmenin” en yıkıcı şeklini yaşamışken; herhangi bir pazar günü otobüse bindiği için can veren 15, 16, 17’lerin tabutlarını gönül verdikleri formaların renklerine sarıp uğurlarken, adı “ezeli rekabetle” anılan herkes, taraftardan başkana bila istisna sorumludur, bir kez olsun sahada gerçekten ama gerçekten “ebedi dostluğun” da olabileceğine hepimizi inandırmaya. Oyun bu sonuçta... Yenmek de var, yenilmek de ama yeterince “kaybetmişken” en azından bu pazar, en azından bir pazar, birileri bir ihtimalin daha var olduğunu kanıtlasa…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Koltukta rahat 22 Nisan 2024
Kazanç ve kayıp 16 Nisan 2024
Hamur 3 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları