Kötü Haber!

22 Mart 2016 Salı

 

Cumhuriyet’te beni gazeteciliğe başlatan Ankara Temsilcisi rahmetli Ecvet Güresin’in bir sözünü unutmam… “Haber kaynayan Ankara’da bir gazeteci, herhangi bir yerde kelebek ağı ile rahatlıkla haber yakalayabilir. İyi bir gazeteci, duracağı yeri seçmesini bilirse, en iyi haberi o yakalar!”
Dilimize İngilizceden “Kötü haber, iyi haberdir!” deyişi geçmiştir. Kötü haber, gazeteyi sattırır anlamındadır.
Şehitler cennete giderken, Türkiye sanki kötü insanların gittiği cehennemi yaşıyor. Bırakın Ankara’da kelebek ağı ile en iyi haberi yakalamayı, tüm Türkiye’den, örneğin Diyarbakır Sur’dan, Şırnak’tan, Van’dan, Hakkâri’den her gün 3-5 şehitle ilgili kötü haberler geliyor, ama gazetelerde tek sütuna indirgeniyor!
“Yedi düveli” yenen Atatürk’ün “Türk, Öğün, Çalış, Güven…” sözlerini yansıtan Ankara Güven Park’ın dibinde, terör 37 kişiyi öldürüyor. Adı Osmanlı’da “Cadde-i Kebir, Büyük Cadde” olan İstanbul’daki “İstiklal Caddesi’nde” bir başka bomba insanları öldürüyor.
Terörün hedefinin insanlar değil “Türkiye Cumhuriyeti” olduğu hâlâ algılanamıyor! Ata’ya güveniyorum, Türklüğümle övünüyorum, ama sultan ve tayfasının Türklüğüne güvenmiyorum!
ABD Büyükelçiliği, Ankara’da patlama olacağını önceden vatandaşlarına bildiriyor. Alman Konsolosluğu da İstanbul’daki olayı önceden duyuruyor. Amerikalılar ve Almanlar, istihbaratı Türk yetkililerinden (!) aldıklarını açıklıyorlar.
Ama Türk yetkililer, herhangi bir uyarı, açıklama yapmayınca eleştirilerin boy hedefi oluyorlar. Bu eleştirilerden kurtulmak için, Galatasaray - Fenerbahçe futbol karşılaşmasını son anda erteleyerek görkemli bir davranış sergiliyorlar!
Sultan ve Veziri Azam, Dahiliye Nazırı’ndan bilgi aldıktan sonra terörü lanetleyip her zamanki gibi kına yakıyorlar… Çoktan istifasını vermesi gereken Dahiliye Nazırı da “Başarılıyız!” açıklaması yapıyor.
Vaktiyle Turgut Özal, teröristleri “3-5 çapulcu!” diye küçümsemişti. Sultan ise “Teslim olmayacağız!” diyor… Cumhurun başı, devletin başı ağzına “teslim olmak” sözünü bile alıyor!
Artık “kötü haberin, iyi haber olmasını” istemiyoruz!

Nevruz…
Dün (21 Mart) güneş, ekvatora dik geldi, gündüz ile gece eşitlendi, doğada “yeniden doğuş (bahar)simgelendi. Doğu dünyasında yüzyıllardır “nev (yeni) ruz (gün)tanımlamasıyla, yeni yılın ilk günü olarak kutlanır. Bu olguda hiçbir siyasal etken geçerli değildi.
Roma İmparatoru Jül Sezar, kendi adıyla anılan “Jülyen takvimini” İÖ 46’da uygulamaya koydu. Yeni yıl 15 Mart’ta başlıyordu. Bu tarih Sezar’ın yazgısında dönüm noktası oldu. Bir gün önünü kesen bir “bilici”, Sezar’a “Idus Martii’den (15 Mart) kendini koru!” diye bağırdı.
Sezar senatoya giderken aynı biliciyi gördüğünde “15 Mart geldi! Bir şey olmadı ki!” diye seslendi. Bilici, “Geldi ama bitmedi ki…” dedi. Sezar, o gün Brütüs ve adamlarınca öldürüldü.
Sezar’ın takviminde yılda 6 saatlik artış dikkate alınmamıştı. 1582’de yılbaşını 1 Ocak’tan geçerli kılan, yılda ancak 10.8 saniyelik kaybı olan, Papa 13. Gregory’nin takvimi, Sezar’ınkinin yerine geçti. Şubat ayının her 4 yılda bir 29 çekmesi bundandır.
Hıristiyanlar 22 Mart - 25 Nisan arasında bir pazarı İsa’nın yeniden doğuşu anlamında “paskalya (diriliş günü)olarak kutlarlar. O günün somut simgesi olarak “boyalı yumurtalar” kullanılır.
“Nevruz” sözcüğüne ilk olarak 2. yüzyıldaki Pers belgelerinde “yılın ilk günü” anlamında rastlandı. Bu sözcük, çevre halklarına örneğin şöyle geçti: Azerice “Novruz”, Farsça “Noruz”, Kırgızca “Nooruz”, Tatarca “Navrez”… Kürtler ise “w” harfini kullanarak “Newroz” diyorlar. “V” ile “w” arasında telaffuz farkı olabilir, ancak Türkçe Latin harfleri ile yazıldığında “w” harfinin kullanılmasını anlayamıyorum!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları