Meriç Velidedeoğlu

Emmebasma Tulumba

14 Mart 2014 Cuma

“10 Mart” gecesi özgürlüğüne kavuşan “Tuncay Özkan”ın kızı “Nazlıcan”, eşi “Duygu”yla birlikte “TV”lerde izledikten bir süre sonra, “Ergenekon Davası”nın “son” duruşmasında (5.8.2013) yine onlarla buluşuverdim.
Bu “321.” duruşma unutulur gibi değil; mahkeme başkanı “H.H. Özese”, bunun bir “duruşma” olmadığını, yalnızca bir “hüküm bildirme” olduğunu söylediğinde yalnızca sesi duyuluyordu; kendisini de, “kürsü”yü de göremiyorduk; o gün de “yok” gibiydiler.
Çünkü “jandarma”lardan oluşturulan ortaçağ “sur”larına “eş” bir duvarla “izleyici”lere (halk), “savunman”lara, “sanık”lara karşı “koruma”(!) altına alınmışlardı.
Oysa onlar da jandarma erleriyle sarılarak ayrı ayrı “kafes”ler içine konulmuştu.
İnsanlar birbirlerine sesleniyor ne olup bittiğini duymak, görmek, bilmek istiyor, savunmanlar “kürsü”yü görmek için masaların üstüne çıkıyor, salon tam bir “pazaryeri”; bağrış çığrış içinde...
“Basın”, “kürsü”ye yakın olduğu için “Başkan Özese”nin söylediklerini az da olsa duyuyoruz; ne ki her bir “hüküm” okundukça, “Hukuk” da, “Adalet” de adım adım “yok” oluyordu; böylece “mahkeme” tümüyle “mahkeme” olmaktan çıkmıştı... Ama “Nazlıcan”ın: “Bütün laleleri kurutamazsınız” haykırışı, bu kargaşayı, gürültüyü aşarak yükselmişti...
Yazının başında “o gün ‘de’ yok gibiydiler” dedim; çünkü bu “son” duruşmadan önce “316.” duruşmada (17.6.2013) “Kr. Plt. Tğm. M. Ali Çelebi” konuşmasında bir ara “kürsü”ye; “Hukuk’u kendi cinnetlerinize göre çarpıttınız, tepetaklak ettiniz!” diye seslenmiş ardından, “Ruhunuzu bir kez olsun ‘adalet’in kollarına atmadınız. (...) Anlaşılıyor ki ‘hiç’liğe yazgılısınız!” demişti yerden göğe “haklı” olarak.
“Adli Emanet”teki cep “telefon”una “polis” tarafından yapılan yüklemelerle “suç”lanan ve duruşmalar boyunca tüm bunların “iftira”, “tezgâh” olduğunu haykıran “24” yaşındaki bu gencecik “insan”a, “33 ay” tutukluluktan sonra “yanlışlık” oldu derseniz, ondan şu yanıtı alırsınız: “Buraya gerçeğin bana verdiği yetkiyle ‘Utanma’ duygusunu hatırlatmak için geldim!”
“Utanma”dan söz edilince de “Çelebi”nin bu “savunma”sından önce “30 Mayıs” günkü duruşmada “E. Tuğa. Alaettin Sevim”in savunması sırasında “M.A. Ersoy”dan aktardığı; “...edepten yok payesi, bir kızarmaz yüz, bir yaşarmaz göz” dizesine yer vermemek olanaksız. “Amiral A. Sevim” bu dizeyi “savcı”lara dönük söylemişti; bu durumda “Ergenekon”un “savcı”“R.T. Erdoğan” için de geçerli olmuyor mu “kızarmaz yüz, yaşarmaz göz” söylemi?
Ayrıca “2013” yılının bu “Mayıs” ayındaki duruşmalarda; “Başkan H.H. Özese”ye “üye” yargıçlar “S.S. Haşıloğlu” ile “H. Çalmuk”a, “İşçi Partisi” yöneticilerinden “Mehmet Bedri Gültekin”in yaptığı; “Sizi ben ‘300.’ kez reddetmeyeceğim. Bir ‘çağrı’da bulunuyorum: ‘Bu davadan çekilin!” uyarısını bu “3’lü” dikkate alsaydı, bir “yargıç” için çok “üzücü” olan “HSYK” tarafından “sorgulanma” durumuna düşmezlerdi, diyorum.
Bilmem anımsanır mı? “M.B. Gültekin”e yapılan “suç”lamalardan birincisi; “Başbakan Erdoğan”la “KKTC”nin Başbakanı “Mehmet Ali Talat” arasındaki, “Kıbrıs” sorunu ile ilgili telefon görüşmesini “kamuoyuna açıklamak”tı.
Bu konuşmanın o ünlü bölümünü, “Gültekin” mahkemeye dinletti; “Erdoğan”, “Talat”tan, “Rum” kesimiyle yapılacak toplantıda “Kıbrıs’ta iki ayrı devletten kesinlikle söz etmemesini” birkaç kez yineleyerek istiyor; ardından da “Cumhurbaşkanı R. Denktaş”ı kastederek: “Bir numarayla fazla dalaşma!” diyor; bu uyarıyı yeterli görmeyip çok alaycı bir sesle de “Mehmet Ali Bey, ben size bir şey söyleyeyim mi, ‘artık o bitmiştir!” diyerek gevrek gevrek gülüyor...
Toplumumuzda yer etmiş bir söz vardır, “Etme bulma dünyası” diye...
Ama şu kadarcığını da söylemek gerekir diyorum: “Kıbrıs Halkı”, “Denktaş”ı, çocuklarını, ailesini de işaret ederek ne “Hırsız vaaar!” diye alanlarda, sokaklarda bağırdı '6Ee de “Başçalan” diye adlandırdı...
“Rauf Denktaş” onurla “tarih”teki yerini aldı...
Oysa “Erdoğan” için de böyle bir durumdan, böyle bir “gelecek”ten söz edilebilir mi? Ne dersiniz?
“HSYK” tarafından -bir bakıma- yargılanacak olan bu “Ergenekon Yargıçları” için de aynı soru geçerli olabilir, diyorum.
Bilirsiniz, “yürek” tıpkı bir emmebasma “tulumba” gibi çalışır; kimileri göğüs kafeslerinde yalnızca böyle bir “tulumba” taşırlar...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları