İstismar ve iktidar

25 Mart 2016 Cuma

Şu anda bu ülkede iktidar, ayyuka çıkmış bir çocuk istismarı meselesinin tam ortasında dimdik duruyor.
Eğilmeye, bükülmeye, utanmaya, üzülmeye, sinirlenip gürlemeye hiç niyeti yok.
Konuyla ilgili yükselen sesleri, doğrudan kendi varlığına bir tehdit olarak algılıyor.
Çocukların ne yaşadığı umurunda değil.
Gözünün nuru bir vakfa toz kondurmamak uğruna böylesine önemli ve hassas bir konuyu bir kalemde harcamak ve suskunluk sarmalına dolamak istiyor.
Meclis’te konuyla ilgili bir komisyon kurulmasına ite kaka, zar zor ikna oldu.
Bu kadar kıyamet kopmasa gözü ne mağdur edilen çocukları görecekti, ne de kanatları altına aldığı vakıfta dolaşan o tehlikeyi.
İktidar adına konuşup, “Bir kereden bir şey olmaz” diyen ve sadece başı değil gözleri ve aklı ve vicdanı da belli ki adalete sıkı sıkıya kapalı olan bu bakan, cüretini iktidarın meydanlarda nicedir sarf ettiği çirkin dilden alıyor.
Bu toplum ortaya “Kızlı erkekli” diye laflar atılmasına; “Benim başörtülü bacımaaa...” hamasetiyle kürsülere çıkılmasına; su yolunda kırılan su testilerinden bahsedilmesine; “Kız mıdır, kadın mıdır” diye cümleler kurulmasına; çocuk gelinlerin olağan gösterilmeye yeltenilmesine; babaların kızlarına şehvet duyması durumunda karılarıyla nikâhlarının düşüp düşmeyeceğinin tartışılmasına alıştı, katlandı diye...
Cahil cesaretini bakan sıfatına sarıp sarmalayarak aklınca topluma yol gösteriyor;
o çocuklara yapılan istismara da alışılır, katlanılır diye düşünüyor. Daha da fenası herkesi kendisi gibi sanıyor.
Bu iktidarı kuranlar ve destekleyenler, İslami önceliklerle bezedikleri iktidar dilini daha en baştan cinsellik üzerinden öğreniyorlar...
Özgürlüklerinden vazgeçmeye öncelikle cinselliklerinden vazgeçerek başlıyorlar.
Bastırılmış duyguların saldırganlık hakkını erkeğe tanıyan, kadını da erkekten köşe bucak saklayan bir mantık üzerine inşa edilen ahlak kulesinden kendilerini aşağıya ata ata mevcudiyetlerini de un ufak ediyorlar, akıllarını da.
O un ufak olmuş mevcudiyet ve akılla ülke yönetmeye kalkıyorlar.
Diline ve beline hâkim olamayan ruh hastaları tarafından kuşatılmış olmaktan gocunmuyorlar.
Konu cinsellik olduğunda her seferinde çuvallıyorlar.
Laiklik, sadece din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak değildir; din ve ahlak işlerini de birbirinden ayırmaktır.
O yüzden ahlaklarını sorgulayan laikliğe ilk günden beri olanca güçleriyle saldırıyorlar.
Bu saldırıda da silah olarak toplumsal zaafları kullanıyorlar.
Biz şu anda ne yazık ki hep birlikte öncelikli olarak o çocukların mağduriyetini değil; ikiye bölünüp, iktidarın bu mağduriyet meselesi karşısında kazık gibi dikilmesini, eğilip bükülmemesini tartışıyoruz.
Zaten tabu olan cinselliğin, nicedir bir devlet politikası olarak meşrulaştırılan suskunluğun kıskacında, kapalı kapılar ardında farklı cinsel tercihi olanların, kadınların ve çocukların tabutu olması gerçeğiyle en sert biçimde yüzleşiyoruz.
İktidar, dayattığı toplumsal ahlaka uymayan, bu ahlakın hedefinde olup cinsel saldırıya uğrayan her türlü mağduru ölü ya da diri bakmadan hızla o tabutun içine gömmek ve ortalıktan yok etmek istiyor.
Çünkü suçluyu çok iyi tanıyor ve kendi ahlakı gereği kolluyor.
Hepimiz biliyoruz...
Şu anda bedeni kadar ruhu da derinden
yaralanan küçük bir çocuk, başını yerden kaldıramadan ve psikoloğunun gözünün içine bakamadan, tedirginlikle soruyor:
“Bu olanlar benim suçum mu?”
Onun alacağı cevap belli; cevabın onu iyileştirip iyileştirmeyeceğiyse şaibeli.
Biz artık kendi sorularımız ve cevaplarımızla yüzleşmeliyiz.
Ülkedeki bir çocuk istismarı davasında bile kendi iktidarının sağlamlığının peşine düşen ve bakanından yandaş gazetecisine kadar suçu ve suçluyu görmezden gelmeyi önerenlerle kuşatılan bir iktidarı, hatalı tercihlerimiz ve sağduyu yoksunu güvenimizle iktidara biz getirdik.
Ve aklımızı başımıza toplayıp hâlâ oradan indiremedik.
Bu yüzden o soruyu asıl biz kendimize sormalıyız.
Çünkü tüm bu olanlar baştan sona bizim suçumuz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları