Hikmet Çetinkaya

Hüzün Çiçekleri...

02 Ağustos 2008 Cumartesi

Bir başıma, bir yerde. Adı konulmamış bir kıyı kasabasında. Orada, denizin yanı başında.

Oturup gökyüzüne bakmalıyım saatlerce.

Hiç konuşmadan!..

Bir kitap olmalı elimde. Şiir kitabı.

Pablo Nerudanın sandalcı türküsü sona eriyorunu okumalıyım, sessizce.

Orada, bir yığın insanın umudundan söz etmeliyim. Ölümün, aşkın bir başka biçimi olup olmadığını sorgulamalıyım.

Fotoğraflara bakmalıyım...

Vanda, Siverekte, Diyarbakırda öldürülen genç kızların öykülerini anımsamalıyım...

G. S. 15, N. K. 16, A. Ş. 18 yaşındaydılar...

Adına töredenilen o kanlı vahşet zincirinin halkalarını birer birer çıkarmalıyım.

Benim öykülerim vardır yaşamın sayfalarında...

Hüzünlerim, öykülerim, sevinçlerim...

Tuzlada ölen işçiler, faili meçhul cinayetler, askeri darbeler, çeteler...

1 Mayısta Taksimi emekçilere yasaklayan düşünce, nasıl olur da kendilerini liberal sol diye gizleyen Sorosun çocukları tarafından korunup kollanır?

Kimdir bunlar, nereden çıktılar son on beş yılda, bilen var mı?

70’leri, 80’leri, 90’ları yaşadık...

Kan gölünde beslenenleri tanıdık...

Susurluk çetesi ortaya çıktığında, eli kanlı mahlukları savunanları Nazlı mı Nazlı unuttuk!..

16, 17, 18 yaşındaki kızların ölümleri, Baranın İzmirde vurulması, Uğur Kaymazın kanlı gömleği...

Fotoğraflarına bakıyorum birer birer...

Onların yaşamları, hüzünleri...

Ne aşk şiirleri bilirlerdi, ne Pablo Neruda...

***

Yıllar öncesine gittim...

Liceye kar yağıyordu, arkadaşım Çetin Bayrıla geldiğimizde...

1976’ydı ve Lice yine kar altındaydı...

32 yıl geçmiş aradan...

15 yaşındayken amcaoğluyla evlendirilen Elif Berivan, yeni yapılmış tek katlı deprem evinin pencere kirişine yatak çarşafını bağlayıp intihar etmişti...

Ağa, şeyh, şıh baskısı...

Lice deprem evlerini yapanlar devletin parasıyla zengin olup sonradan holding sahibi olmuşlardı...

Deprem evlerinin temeli yoktu, kar yağınca çoğunun çatısı çökmüştü...

Güneydoğudan kopan çığlık...

Harran Ovasında, 2007 sonbaharında konuştuğum gençler...

Yoksulluk ve yolsuzluk...

Töre cinayetleri!..

Baskı ve zulüm!..

Hepsi bir aradaydı!..

Bir başıma bir yerdeyim işte...

Gökyüzüne bakıyorum saatlerdir...

Pablo Nerudayı okuyorum:

Yoruldum işte insan olmaktan

Terzilere, sinemalara gidiyorum işte

şaşkınım, kapalıyım, çuhadan bir kuğu gibi

sorular, küller denizinde savruluyorum.

***

Karanlığın izinde aydınlığı aramaktan yoruldum.

Susmak bana göre değil!..

O zaman ne yapmalıyım!..

Hrant Dink cinayeti, Malatya katliamı!..

Talan edilen doğa!..

Genç ölümler, işkenceler, zindanlar...

Devleti kuşatan dinci yapılanma”.

Dinci faşizmin ayak sesleri!..

Ne zaman göreceğiz demokrasinin bir yaşam biçimi olduğunu; ne zaman laikliği baş tacı yapacağız; ne zaman özgürlüğün kapısını açacağız?

Türkiye çağın neresinde?

Nerede akıl ve mantık?

Aşka düşman, yaşama düşman, özgürlüğe düşman, laikliğe düşman, demokrasiye, emeğe düşman bir düşünceyi nasıl tekmeleyip atacağız?

Haberleri dinliyorum, bir başıma, bir yerde...

Denizin hışırtısıyla avunuyorum...

Tataristanda Fethullahçı okullardaki 44 mürit sınır dışı edilmiş...

Acaba neden?

Tataristan Özerk Cumhuriyeti savcısı İldar İsmailov, 44 mürit öğretmenin Fethullahçı okullarda gizli din eğitimi yaptıklarınıöne sürmüş...

***

Rusya, Fethullahçıları kapı dışarı ediyor, Türkiye ise onlarıTürk okulları diye koruyor...

Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan, Fethullah Gülenle Nâzım Hikmeti aynı kefeye koyuyor...

Bir tuhaf oldu Türkiye...

İçimde hüzün, içimde sıkıntı...

Fethullahçılar Güneydoğuyu kuşatmış, Irakın kuzeyinde okullar, hastaneler, kuyumcu dükkânları açmış...

Güneydoğunun yoksul insanına ve okula gitmeyen çocuklarına tuzaklar kurulmuş...

Erzak torbaları ve para dağıtıyor şeyhlerin müritleri...

Bir başıma, bir yerde... Adı konulmamış bir kıyı kasabasında...

Pablo Nerudayla birlikte...

Sessizce yürüyorum gözlerle, kunduralarla,

öfkeyle, unutuluşla,

geçiyorum büroların, dükkânların önünden,

iplerine çamaşır asılı avlulardan,

donlardan, havlulardan, gömleklerden,

kirli gözyaşları akıtıyorlar usulca.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları