Demokratik Süreç ve Kılıçdaroğlu-I

18 Mart 2014 Salı

Dünyanın her yerinde siyasal liderler önemlidir...
İster bir ülkenin lideri olsun, isterse bir siyasal partinin...
Liderlerin nitelikleri elbette bir ülkenin ya da bir partinin yazgısını da etkiler:
Yetenekli liderler başarılı olur, ülkesini, partisini ileriye götürür; yeteneksiz liderler başarısız kalır, ülkeyi ya da partiyi geriletir.

***

Otoriter ve totaliter rejimlerde lider demokratik rejimlerde olduğundan çok daha önemlidir:
Çünkü bu rejimler “Tek adam rejimleridir”...
Liderin kimliği, kişiliği, yönelimleri, sadece siyasete değil, bütün topluma egemendir...
Bu rejimlerde lider seçimle işbaşına gelmediği için yetenekleri de belli değildir; bir ruh hastası bile bir lider olabilir.
Kendini “karizmatik” ve “kurtarıcı” gören, sürekli bağıran çağıran, kavga eden, azarlayan, düşman yaratan, herkesi ihanetle suçlayan; insanların yemesine, içmesine, giyimine kuşamına, hangi gazeteyi okuyacağına, hangi mağazadan alışveriş edeceğine, çocuğuna nerede eğitim vereceğine, kaç çocuk yapacağına, çocuğunu nasıl doğuracağına karışan liderler, bir ülkedeki sadece siyaseti değil, o ülkedeki toplumu, tüm halkı, bir karabasana mahkûm eder!

***

Demokratik rejimlerde lider, bir partinin içinden en yetenekli olduğu düşünülen kişinin seçilmesi ile belirlenir.
Bu nedenle de demokratik rejimlerde liderin karizmatik ya da kurtarıcı olmasına gerek yoktur, zaten bu beklenmez de...
Çünkü demokratik rejim, kendi kuralları içinde, halkın arzularına göre biçimlenmiş bir yapıda işler.

***

Türkiye, Osmanlı’nın din, tarım toplumu olan imparatorluk yapısından, Cumhuriyetin çağdaş devlet yapısına geçerken demokrasinin altyapısı, yok denecek kadar eksikti...
Bu yüzden lider-devlet-parti ilişkisi Cumhuriyetin ilk yıllarında “tek adam” Mustafa Kemal Atatürk ve daha sonra İsmet İnönü çerçevesinde biçimlendi.
Çok Partili Düzen’e geçildikten sonra, özellikle sağ kesimin çıkardığı liderler, ne yazık ki demokratik kurallardan çok, “tek adamlık” hevesi içinde, “çoğunluk diktatörlüğüne yönelik” otoriter eğilimleri ve uygulamaları temsil etti.
Sağda demokratik lider portresine en yakın kişiliği ancak 1960’tan sonra, Süleyman Demirel sergilemiştir.
Sağda, ondan sonra gelen Özal, demokrasiye saygılı gibi görünmekle birlikte, hem iktidara geldiği seçimin askerler tarafından sınırlı ve kısıtlı bir biçimde yaptırılmış olması hem de 12 Eylül askeri darbesinin işbirlikçisi olması bakımından, tam demokratik bir lider sayılamaz.
Sağın bugünkü temsilcisi olan Başbakan Erdoğan’ın demokratik rejimi tümüyle rayından saptırdığı ise artık üstü örtülemeyecek bir gerçek olarak ortadadır.

***

Kılıçdaroğlu, işte bu süreçte, uygar ve çağdaş kimliğiyle, demokrasi için bir umut olarak meydanlara çıkmıştır
Devamı perşembe gününe.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa tuzağı 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları