Hırs, Aklın Önüne Geçince…

19 Mart 2014 Çarşamba

Üç gün önceki Aydınlık’ta “Ulusalcılık ile Milliyetçilik arasına sınır çekmek kimin görevi” başlıklı bir yazı kaleme almış Doğu Perinçek. Cervantes’in roman kahramanı Don Kişot’un yel değirmenleriyle savaştığı gibi elinde kılıç birileriyle savaşa tutuşmuş.
Milliyetçilikle ulusalcılığın özdeş sözcükler olduğu savıyla yola çıktığı yazısında nereden aklına estiyse bize de laf sokuşturmuş. Şöyle diyor: “…örneğin CHP’nin neoliberalleri ve Deniz Kavukçuoğlu gibi ‘Milliyetçilikle aramıza sınır çekelim’ diyenler, her konuda emperyalizm işbirlikçisi tavırlar alıyorlar.”
İyi mi?
Önce hiç aldırmayayım dedim, fakat “emperyalizm işbirlikçiliği” gibi kuyruklu bir iftira insanın kanını donduruyor! 46 yıllık hukukumuz olan bir insan benim dolaylı ya da dolaysız “emperyalizm işbirlikçisi” olmadığımı, olamayacağımı hiç bilmez olur mu? Ama bu kez de MHP’li müttefikleriyle “iktidara yürüyor” ya, milliyetçiği savunacak, sağa sola çamur atarak aklınca puan toplayacak!

***

Bir kez daha anlatayım: Milliyetçilikle ulusalcılık ne dil ne de anlam açısından özdeştir. Özdeş olan milletle ulus sözcükleridir. Dolayısıyla milliyetçilikle özdeş olan sözcük de ulusalcılık değil, ulusçuluktur. Ulusal sözcüğünün karşılığı ise “milli” olduğundan ulusalcılık milliyetçilik değil, millicilik anlamına gelir. Dolayısıyla ulusalcılık sözcüğünü milliyetçiliğin karşılığı olarak kullanmak zorlamadır, yanlıştır.
Doğrudur; kapitalizmin ürettiği bir ideoloji olan milliyetçilik halkların uluslaşma süreçlerinde motor işlevi görmüştür. Ne var ki kapitalist ulus devletlerin oluşmasıyla birlikte milliyetçilik bir egemen sınıf ideolojisi olarak ezilenler üzerinde bir baskı ve güdümleme aracına dönüşmüştür. Yakın dünya tarihi özellikle II. Dünya Savaşı öncesinde, sırasında ve sonrasında milliyetçiliğin emperyalizmle işbirliğinin örnekleriyle doludur; Fransa’da milliyetçi Mareşal Petain’in işgalci Alman ordularıyla, Vietnam’da milliyetçi diktatör Kao Ki’nin ABD ile kurduğu hain ittifaklar gibi… Türkiye’nin emperyalizmin hegemonyası altına girmesi de 1950 sonrası işbaşına gelen milliyetçimuhafazakâr iktidarlar eliyle gerçekleşmiştir.
Bu işbirliklerine direnenlerse dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de millici, yurtsever güçler olmuştur.

***

Milliyetçiliğin temelinde “millet”, yurtseverliğin temelinde ise yurt edinilen “toprak” vardır. Milliyetçi, bir millete aidiyeti öne çıkartıp yüceltirken yurtsever, yurt bellediği toprağı her şeyiyle benimseyip savunur. Bir yurtsever o topraklarda yaşayan her ırktan, her soydan, her etnik aidiyetten insana ayrım gözetmeksizin eşit yakınlıktadır. Dolayısıyla Türkiye örneğinde olduğu gibi Türk milliyetçiliğine de, Kürt milliyetçiliğine de karşıdır.
Yurtsever insan yurdunun tüm değerlerine, tüm canlı ve cansız varlıklarıyla doğasına, denizlerine, göllerine, ırmaklarına, dağlarına, ovalarına, kıyılarına kentlerine sahip çıkar, savunur. Doğası gereği talancı emperyalizmle de, onun yerli işbirlikçileriyle de arasında uzlaşmaz çelişkiler vardır.
CHP’li neoliberaller ya da başka “solcular” ne düşünürler, neye inanırlar bilemem, ama bu satırların yazarı Marksist gelenekten gelen ve 19 yaşından bu yana inandığı sosyalist dünya görüşünü ödün vermeksizin savunan, bir yerlerde koltuk kapma hevesi hiç olmamış, olmayan bir sosyalisttir, bir yurtseverdir. Dolayısıyla kapitalizmin halkları afyonlama ideolojisi olan milliyetçilikle arasına sınır çekmesi sosyalist inancının ve sosyalist ahlakının gereğidir.
Biliyorum, insanın hırsı öne geçince aklı tutulur. Ama ben yine de bir kez daha anlatayım dedim!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları