Osmanlı’dan kim nefret eder?

27 Nisan 2016 Çarşamba

Kanuni Sultan Süleyman’a Avrupa’da kralın şövalyelerine sokaklarda dayak atan “ayak takımı”ndan (ki onlara “burjuvalar” demek daha yerinde olur) bahsedildiğinde o, kendi itaatkâr tebaasına bakıp şükretmiş. Sonra da Avrupalıların hiçbir zaman iflâh olmayıp “Devlet-i Âliyye”den her daim geride kalacaklarını düşünmüş (akt. A. Yücekök, “100 Soruda Türkiye’de Din ve Siyaset”, 1976, s. 38-39).

Kanuni’nin 46 yıllık saltanatı boyunca Avrupa’da cereyan eden kargaşaya bakıp da göremediğini yaklaşık iki asır sonra Batı’ya giden ilk Osmanlı sefiri Yirmisekiz Mehmet Çelebi gördüğünde vakit artık çok geçti.

1720’de Paris’e giden Yirmisekiz, geri dönüp Sultan III. Ahmet’e izlenimlerini aktarmak üzere “Sefaretname”yi yazdı. Eserin özü, “Ya onlara (Avrupalılara) benzeyeceğiz ya da yok olup gideceğiz”den ibarettir.

Böylece birkaç asır önce Kanuni’de Avrupa’ya karşı adeta körü körüne mevcut özgüven, yerini yine körü körüne bir özentiye terk eder ve Lâle Devri’nin önü açılır.

Kanuni’yi şaşırtan dayak olayı, Batı Avrupa’da 11’inci yüzyılın Ticaret Devrimi’nden itibaren, yani Orta Çağ’ın içinde sessiz ve derinden başlayıp asırlarca art arda birbirini tetikleyerek gelen değişimlerin sonucuydu ve bizi bir “yeni hayat” olarak ticari-endüstriyel kapitalizme çıkaracaktır.

Sultan Süleyman, farklı bir ekonomi-politikle akan bambaşka bir hayatın içinde “gideni ve gelmekte olanı” görememiştir.

Fatih de İstanbul’u aldığında elbette bu büyük fethin zafer sarhoşluğu içindeyken aynı zaman kesitinde matbaanın kitlesel kullanım kazanmasıyla (1456'da) yaşanan devrimsel dönüşümü, belki görmüş olsa bile değerlendiremeyecek durumdaydı.

Oysaki bu da burjuvaların şehir sokaklarında şövalyeleri pataklayabilmelerine giden yolun önünü açan bir diğer önemli aşamadır.

Fakat sorun ne Fatih’te, ne Kanuni’de, ne de Lâle Devri sultanı III. Ahmet’tedir. Onları yaşadıkları “zaman-mekân” itibarıyla mazur görmek için pek çok sebep var.

Sorun, Osmanlı’da değil, bizim bugün Osmanlı’yı ele alış sakatlıklarımızda... 

Cumhuriyet döneminde Osmanlı’ya, elbette her ikisi de yanlış olan mutlak-olumsuzlama ve mutlak-olumlama gelgitinde, nesnel-tarihsel soğukkanlılıktan uzak şekilde, ya reddiye ya da yüceltiye dayalı bir abartıyla yaklaşıldı hep... Ve malûm, şimdilerde yüceltme, tavan yapmış durumda.

O yüzden, özellikle Cumhuriyet’e karşı “rövanşist” motivasyonla Osmanlıcılık taslayarak yapılıp edilenlere bir şey diyecek olsanız sizi “Osmanlı düşmanı” ilan edip küfür yağmuruna tutuyorlar.

Hâlbuki gerçekten Osmanlı düşmanı arıyorlarsa yanı başlarına bakmaları gerekir.

Osmanlı’dan nefret, dün nasılsa bugün de “Selefilikten olma” Vahhabilikten gelir en çok...

18’inci yüzyılın sonunda Arap topraklarında sökün etmiş bu doktrin için İslâm’ın vahim durumunun baş sorumlusu Osmanlı’ydı. Din adına pek çok uydurma inanç ve pratik, özellikle tarikatlar üzerinden ve Osmanlı sayesinde her yere yayılmıştı. O yüzden İslâm’ı sadece onun “öz vârisi” Araplar canlandırabilirdi. Osmanlı ümitsiz ve zararlı vakaydı... Vs. vs. vs.

Vahhabilik budur.

Şimdi Osmanlı’ya kök söktürmüş bu Vahhabi-Selefi anlayışın ardıllarıyla her yerde el ele, kol kola vermişler, ama bizi “Osmanlı düşmanı” diye lânetliyorlar!..
Suudi Arabistan’ın “ebe”si, Vahhabilik.

O başta olmak üzere tüm Körfez Ülkeleri’nde hâkim dinî çerçeve, Vahhabilik.

Fas’tan Endonezya’ya uzanan şeritte İslâmcı radikalliğin enerji deposu, Vahhabilik.
El Kaide’den IŞİD’e cihatçı tedhişin ideolojik harcı da Vahhabilik...

Ve biz “Osmanlı düşmanı”yız, tüm bu sayılanlarla az-çok, öyle ya da böyle irtibat içinde, hemhal, al takkever külah olanlar Osmanlıcı öyle mi?!

Eyy aklıevveller!..

Tamam, ne haliniz varsa görün! Kininizi, zehrinizi, irininizi bize akıtın!..

İster Kut’ül Amare’yi göklere çıkarın, ister Hanedan mensuplarını maaşa bağlayın, ister anayasanın ilk maddesine “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli Osmanlı’dır” yazmaya kalkışın...

Ne yaparsanız yapın da yeter ki bir nebze tutarlılık adına hiç olmazsa Vahhabilikle düşüp kalkmayın!..

Yeter ki Vahhabi-meşrep cihatçıların önüne yatmayın!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları