Olaylar Ve Görüşler

Türkler ve yabancı dil bilgisi

27 Nisan 2016 Çarşamba

Türk toplumunda yabancı dil bilgisi söz konusu olduğunda sık sık, “bir lisan, bir insan” sözü gündeme gelir ve mutlaka telaffuz edilir. Bunun anılmasının nedeni, bir övünmeden, bir özgüvenden çok yabancı dil bilgisindeki cehaletimizin yarattığı kompleksin dışavurulmasıdır. Bir hayıflanmadır.

Yabancı dil eğitimi konusunda bir otorite olan Prof. Dr. Sinan Bayraktaroğlu’nun üç yıl kadar önce Radikal'ın yorum sayfalarında üniversitelerimizde yabancı dil ve özellikle evrensel bir dil haline gelmiş İngilizce öğretiminin sorunlarına değinen üç adet yazısı yayımlanmıştı. Türk yükseköğretiminde yabancı dil eğitiminin aksayan birçok yönüne değinen bu yazılarda varılan sonuç, üniversitelerimizin yabancı dil eğitiminde başarısız olduğuydu.
Bu başarısızlığımızın en önemli göstergelerinden biri de, gençlerimizin eğitimini aldıkları yabancı dili, “uluslararası sınav ölçekleriyle belirlenmiş kalite kriterleri düzeyinde” kullanamamalarıdır. Bayraktaroğlu bu düşüncelerini 08.02.2016’da Hürriyet gazetesine verdiği bir röportajda da yineliyor ve ek olarak yabancı dil eğitimindeki başarısızlığımızın temel bir nedeni olarak anadilimiz Türkçeyi doğru öğretemeyişimiz ve yabancı dil eğitimiyle yabancı dille eğitimi birbirinden ayıramayışımız olduğunu söylüyordu.

Ortaöğretimde yabancı dil
Üniversitelerimizde sözü edilen aksaklıkların çoğunun ortaöğretimdeki yabancı dil eğitiminde de geçerli olduğundan da hiç kuşku yoktur. Ortaöğretim düzeyinde yabancı dil eğitimindeki başarısızlığımızda en çok eleştiriye uğrayan kurumlar Anadolu liseleri dışındaki resmi ortaöğretim kurumlarıdır. Türkiye’nin bu okullarda yabancı dil öğretemediği, mezunlarının okuduğu yabancı dilde en basit meramlarını bile ifade edemedikleri genel bir kanı oluşturmuştur. Anadolu liselerinin tamamının da bu alanda memnuniyet verici başarılara ulaşamadığı bilinmektedir. “Kolej” adı verilen özel ortaöğretim kurumlarının birçoğu için de aynı yargı geçerlidir.

Dar çevre
Bütün bu nedenlerle günümüz dünyasında yabancı dilbilgisi en düşük milletlerden biri biz Türkleriz. Osmanlıdan bu yana Türklerin yabancı dilbilgisi çok dar bir çevrenin tekelinde kalmıştır. Cumhuriyet döneminde ta baştan itibaren gösterilen yoğun çabalara rağmen bu gidişi büyük çapta değiştirebilmiş, yabancı dilbilgisini kitlelere yayabilmiş değiliz. Yabancı dil öğretimindeki başarısızlığımız adeta tescillenmiş, kronik bir soruna dönüşmüştür.
Bu yazıda biz konunun hiç değinilmeyen bir yönüne değinmek, Türk insanının, Türk dilini konuşan bireylerin, başka dilleri öğrenmeye, sırasında anadilleri gibi kullanmaya ne kadar yetenekli olduğu üzerinde örnekler sunmak istiyoruz.

Yetenek örnekleri…
Ünlü İngiliz tarihçisi Arnold Toynbee (1889-1975), 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Türklerin dil yeteneğine ilk dikkat çekenlerden biridir. Şöyle diyor:
“... Batılı, Türk diye beyaz tenli, kendi gibi giyinen, Fransızcayı İngiliz ve Amerikalılardan çok daha iyi konuşan, yakışıklı görünüşlü bir Avrupalı tipi ile karşılaşınca şok geçirmektedir...”
Yazar ve düşünür Cemil Meriç (1916-1987), 1955 yılında gözlerini kaybeder. Türkiye’deki muayene ve incelemelerden hiçbir sonuç alınamaz ve o yıllarda Fransa dışında da tanınan bir göz doktoruna görünmek için Fransa’ya gider. Söz konusu doktor muayene ve tetkik sırasında Cemil Meriç’in konuştuğu Fransızcaya hayran olur ve “Benim dilimi bu kadar güzel konuşan bir insana en kaliteli hizmeti vermek benim için bir onurdur!” der.
Merhum Bülent Ecevit’in İngilizceyi iyi eğitimli ve dil bilincine sahip bir İngiliz aydını kadar düzgün kullandığı bilinmektedir. Eski başbakanlardan Mesut Yılmaz da, Almancaya egemenliği ile Almanlara, “Bizim dilimizi bizden iyi konuşuyor” dedirten Türklerden biridir.
Şair, yazar, psikoloji profesörü, tiyatro incelemecisi Sabri Esat Siyavuşgil’in (1907-1968)’in uğraşlarından biri de Edmond Rostand’ın Cyrano de Bergerac adlı eserini Türkçeye çevirmesidir. Sabri Esat Siyavuşgil tarafından yapılan bu çeviri, dünya çeviri tarihinin eşsiz örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Yazar, edebiyatçı, diplomat Adile Ayda (1913-1992) 1950’li yıllarda, tanınmış Fransız şairi S. Mallarmé’yle ilgili olarak “Le Drame İnterieur de Mallarmé” (Mallarmé’nin İç Dramı) adında bir kitap yazar. Bu kitap Fransa’da, Fransız aydınları tarafından Mallarmé’yi en iyi anlayan, en iyi yorumlayan eser olarak nitelendirilir.
Bunlar istisnai örnekler değildir. Bireysel bazda binlercesi bulunabilir. Millet olarak Avrupa Birliği’nin kapısına dayandığımız bir sırada, kanıtlanmış yeteneğimize rağmen yabancı dil bilgisinden bunca yoksun oluşumuz herkesi düşündürmelidir.
Dipnotlar:
1 Arnold Toynbee, Türkiye, Milliyet Yayınları 1971.
2 Ümit Meriç Yazan, Babam Cemil Meriç, İletişim Yayınları İst. 1994.
3 Haldun Taner, Ölür İse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil, Bilgi Yayınevi Ank. 1998.
4 Adile Ayda, Bir Demet Edebiyat, İş Bankası Yayınları, 1998.  

İSMAİL ÖZCAN
Eğitimci/Yazar



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları