Şiddet

30 Nisan 2016 Cumartesi

Şiddet, çirkin yüzünü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de gösterdi. Milletvekilleri tek me tokat birbirlerine girdiler, beşi hastanelik oldu.
33 yıldır terör yaşayan ülkemizde şiddetin her türlüsü hayatın her alanında ve toplumun tüm katmanlarında giderek yaygınlaşıyor. İnsanlarımız öfkelerini kontrol altına alamıyorlar. Kadına şiddet, çocuğa şiddet artık vakayı adiye! Trafikte sürücüler birbirleriyle kapışıyorlar, stadyumlar deseniz öyle, seyirciler sahaya inip hakemi dövüyorlar. Polis hemen her toplumsal olayda vatandaşa girişiyor.
Herkes herkese öfkeli... Toplum siyasal olarak kutuplaşmış. Siyasetçilerin birbirlerine söyledikleri yenir yutulur sözler değil; böyle bir ortamda TBMM’deki şiddet olaylarını “doğal” karşılamak gerekiyor.
Kısacası bu güzelim ülkeyi elbirliğiyle yaşanacak bir yer olmaktan çıkarıyoruz.

***

Uzmanlara göre “şiddet”, sözcük olarak, “insanın fiziksel ve ruhsal bütünlüğüne yönelik her türlü maddi ve manevi olumsuzluğu dile getirmektedir”. Bu olumsuzluğun temelinde dikkat edilecek iki kavramdan biri “güç”, diğeri ise “saldırganlık”tır.
Saldırganlık, “hâkim olmak, yenmek, yönetmek amacıyla güçlü, şiddetli, etkili bir hareket, fiil, işlem; bir işi bozma, engelleme, boşa çıkarmaya karşı düşmanca, yaralayıcı, hırpalayıcı, yıkıcı amaç taşıyan bir davranış” olarak tanımlanır.
“Güç” ve “saldırganlık” kavramlarının şiddetle ilişkisi doğrudandır. Gücün, birey, gruplar ya da daha genel anlamda toplumsal temelde zarar verici nitelikte saldırgan bir eğilim içinde kullanılmasına “şiddet” diyebiliriz.
Bu kavramların birbirini besler nitelikte ve zincirleme bir süreçte hareket ederek şiddeti oluşturduğu gözlenir. Bu noktada şiddeti tanımlamada yaşanan güçlükler, saldırgan eğilimlerin boyutu ve niteliğinden kaynaklanmakta, böylece saldırganlık kimi zaman bireysel düzeyde içgüdüsel bir eylem olarak tanımlanırken kimi zaman da toplumsal düzeyde kolektif bir etkileşimin ürünü olarak algılanmaktadır.

***

Şiddetle ilgili çalışmalar yapan bilim insanları, bireyde şiddeti doğuran saldırganlık eğiliminin nasıl ortaya çıktığı konusunda farklı görüşler ileri sürmektedirler. Bir görüşe göre, “çoğu zaman şiddet ya içgüdüsel ve bu nedenle toplumsallaşma sürecinde çok az değişen ya da sadece çevre etkenlerinden kaynaklanan bir davranış olarak görülür.”
Bugün bilim dünyası her iki etkenin de saldırganlık ve şiddet davranışının ortaya çıkmasında belli ölçülerde önemli olduğunu kabul etmektedir.
Birinci bakış açısı şiddetin biyolojik yönüne işaret ederken, ikinci bakış açısı sosyal etkenleri öne çıkarmaktadır.

***

Özetleyecek olursak, şiddete başvurmak son çözümlemede bir “hastalık”tır. Ne yazık ki toplumumuz yakalandığı bu hastalığın pençesinde uzun zamandır acı çekmekte, kıvranmaktadır.
Toplumumuzun layık olduğu huzura kavuşması için el ele vererek bu hastalıktan kurtulmanın yollarını arayıp bulmak zorundayız.
Yarın çok geç olacaktır.
Not: Bu yazıda Sezer Ayan’ın C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 7, Sayı 2, 2006’da yayımlanan Şiddet ve Fanatizm adlı makalesinden yararlandım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları