Hikmet Çetinkaya

Laikliğe fatiha...

01 Mayıs 2016 Pazar

İnsan kendi seçer yaşamını, verdiği kararları. Hayatın derin sularında dolaşmayı...
İnsan yaşamın anlamını bulabilir, yargılardan uzak, sevgiyle bezenmiş, çiçeklenmiş bir dünyayı.
İç dünyasındaki yeni çabalarla yalnızlığın penceresinden baktığı zaman dağlara, çocuksu düşlerle avunmayı sever insanoğlu...
Yine altyazılar geçiyor televizyonlar, yine can sıkıntısı, hüzün, acı...
Şurada üç polis, iki asker şehit olmuş... Şurada dört terörist, orada beş terörist etkisiz hale getirilmiş...
Hızla dönen altyazılar, ölüm çanları, bir babanın gözyaşları, bir annenin çığlığı.
Güneşli bir ilkyazın sabah saatlerinde düşünceler ormanındayım yine.
Hayatı anlatmalıyım,
Cizre’den, Silopi’den, Kilis’ten söz etmeliyim. Tahir Elçi cinayetini unutturmamalıyım.
Kimse insanın, ülkenin, toplumun geleceğine nokta koyamaz; bu bağlamda virgüllerin çokluğuna bakıp umutsuzluğa kapılmak çağdaş insana yakışmaz.
Doğruyla gerçeği aramalı insan, sevgiyi çoğaltmalı yüreğinde...
Törpülenmiş insan, düşlerini çoğaltamaz, aşkın ve sevdanın hayatın bir parçası olduğunu anlamaz.
Onlar için ölümler, acılar, faili meçhuller önemsizdir. Onlar için her Kürt yurttaşımız potansiyel teröristtir...
Törpülenip körleştirilmiş insan, mantığının evrenin sonsuz süreçlerinden olduğunu unuttuğu için aydınlıktan korkup karanlık dehlizlerde yaşamayı sever.

***

Hayatlarını yalan üzerine kuran bir oyunla karşı karşıyayız. Bu oyunun adını koyalım önce:
“Kirli siyaset!”
Bu ülkenin geleceğini karartmak isteyenler, toplumu kandırmak için her yolu geçerli sayıyorlar.
Amaç şeriat düzeni!
Atılan adımlar kimi zaman küçük, kimi zaman büyük oluyor.
Laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin temeli oyuluyor...
Ne deniyor:
“1919’da başlatılan tarih anlayışını reddediyorum!”
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizi reddetmek anlamına gelmiyor mu bu tümce?
Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti...
Anayasanın girişinde böyle yazıyor...
Zaten demokrasiyi kaldırdık, sosyali özelleştirdik, hukuk zaten yok hükmünde.
Yukarıdan aşağıya doğru indiğimiz zaman akla şu geliyor:
“Zaten geriye bir şey kalmadığına göre, 1919’da başlayan tarih anlayışımız da ortadan kalkmış oluyor...”
Meclis Başkanı haklı!
Kaptan açıktan rotayı şeriata çevirmiş...
Bir algı yöntemi, laik, demokratik, sosyal hukuk devletini denizin derinliklerine gömmek istiyor.
Algı yöntemi işe yarıyor.
Çocuklarımızın geleceği çoktan karartılmış, temel hak ve özgürlükler, yargı bağımsızlığı bir kişiye bırakılmış...
Çok sayıda şehit, yaralı, ölümler...
Azgınlaşan terör!
Kilis’te ölü sayısı 18...
IŞİD vuruyor, can alıyor, Kilis’te hayat duruyor...
Deniliyor ki:
“Terör nereden gelirse gelsin bir insanlık suçudur!”
Evet aynen öyledir...
İnsan hakları ihlalleri, hukuk katliamları...
Evrensel hukuku, yargı bağımsızlığını arıyoruz ama bulamıyoruz. Herhalde bir yerlere saklanmış.

***

Bir pazar sabahı sizi umutsuzluğa sürüklemek istemezdim...
Dört bir koldan kuşatılmış Ortadoğu ateş topuna dönüşürken, terör belası başımızdayken, Cumhuriyet’in en önemli değerleri elimizden alınıp “laiklik nedir ki” demenin anlamı çok açık:
“Şeriat!”
İnsanca yaşamanın amaçları yerle bir edilirken, bir “biat toplumu” yaratılıyor. Dinci, ırkçı, mezhepçi politikalar Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Türkiyesi’nde hayat buluyor, Çağlayan Adliyesi’nde tekbir sesleriyle gösteri yapılıyor...
Kadın cinayetleri, töre kıskacı, çocuklara tecavüz...
Söyleyin hangi birini yazayım?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları