1 Mayıs hüznü

01 Mayıs 2016 Pazar

Uzun zamandır kendimi kandırmaktan vazgeçtiğim için ne yazık ki, bugün sizlere, 1 Mayıs şarkısıyla seslenmek istemiyorum. Geçmişe dair birbirinden etkileyici hikâyeler de anlatabilirim. Ne yazık ki, “Nerede o eski 1Mayıs’lar” havasında da değilim. Belki de böylesi iyidir. Belki de 1 Mayıs artık nerelerde, ne yanlışlar yaptığımızı, nasıl bir karşıdevrimle kuşatıldığımızı görmemizi sağlayan sağaltıcı bir etki görevi görebilir. Şöyle, Kurtuluş Savaşı’ndan çıkan, yepyeni bir Cumhuriyet kuran ve şimdi bile aklımızın alamadığı pek çok devrimi gerçekleştiren bu ülke, bölgede her zaman çıkarları olan emperyalist güçleri ne kadar da korkutmuş. Dünyayı yöneten, hükümetlerini de taşeron olarak kullanan 400 uluslararası şirket, nasıl da “eyvah”, demiş, “Bu toprağı çok verimli, suları bol, denizleri bereketli, 42 uygarlığın gelip geçtiği Anadolu denilen yurt, elimizden gidiyor. Hele de bir projeleri var ki, korkulu rüya: Köy Enstitüleri! Nasıl yani, baldırı çıplak köy çocukları balıkçılık mı öğrenecekler, Fransız Devrimi tarihini okuyup, kemençe mi çalacaklar, kadın-erkek el ele verip toprağı mı işleyecekler! Bundan daha korkutucu bir proje olamaz!” Emperyalizm hiçbir şeyi tesadüfe bırakmaz! Hele de böyle bir projenin yıllarca sürmesi! Bütün mazlum halklara bir örnek olabilir. Öyleyse yok edile! İçeriden ve dışarıdan nifak sokula! Bu okulların komünist yuvası olduğu, buralarda fuhuş yapıldığı, her zaman kullanılan sağ muhafazakâr unsurlar tarafından ülkede yaygınlaştırılmalı! Başardılar da Köy Enstitüleri kapatıldı.

Ama hesaplayamadıkları bir şey vardı. 14 yıl da sürse, bu eğitim inançlı, bilime, sanata vurgun, ülkesine vurgun kadınlar ve erkekler yetiştirmişti. Onların aydınlık meşalesi uzun bir süre, ülkeyi aydınlatmaya devam etti. Ne oluyordu Türkiye’de, sol güç kazanıyordu, üstelik soğuk savaş zamanında. Ve 27 Mayıs geldi, 27 Mayıs bir askeri darbe olsa da, ülkenin o aydınlık zamanında yapılan anayasa ülkeye bir özgürlük alanı açtı. Gençler, işçiler, köylüler el ele emperyalizmin en korktuğu sloganı atarak ilerliyordu: “Toprak işleyenin su kullananındır!” Öyleyse bu ülkeye de daha şiddetli bir askeri darbe gerekiyordu! Oldu da! 12 Mart darbesi ve bu ülkenin en güzel çocuklarını öldürdüler!
Ama gene başaramamışlardı, öyle mi gene en güzel çocuklarını faili meçhul cinayetlerle öldürdüler. Sahte bir ekonomik kriz yaratıp ülkede ikinci askeri darbeyi yaptılar 12 Eylül! Ama istedikleri bir türlü olmuyordu, öyleyse başka bir yoldan bu ülkeyi esir almaya başladılar. Tarım yok edildi, imam hatipler açıldı, en önemlisi ahali tüketim hayvanı yapıldı. En büyük darbeyi işçi sınıfı yedi. Ve geldik bugünkü karşıdevrim günlerine.
Bu özeti hepimiz aşağı yukarı biliyoruz. Peki, bunlar olurken solun hiçbir hatası yok muydu? Özal’la birlikte ilk kez imam hatiplerle karşılaştık, tarikatlar bir güç olduklarını ilk o zamanlar deşifre etmeye başladılar. Eğitim sisteminin bilinçli olarak zayıflatılması ilk o zamanlar başladı. Millici Erbakan götürülüp, ılımlı İslam projesine uygun davranacaklarına yemin eden AKP o zaman gündeme geldi. Emperyalizm bizi hiç hafife almazken biz, karşıdevrim için hazırlananları hafife aldık. “Bizi asla bir Suudi Arabistan ya da Pakistan yapamazlar!” dedik. Laik damarımıza fazla güvendik. Şimdi geçmiş 1 Mayıs’larını anıp kendimizi gaza getirmeyelim. Belki de bu dibe vuruş, bize yepyeni bir yol gösterecek! Birinin 11 milyon, diğerinin 5 milyon seçmeni olan iki muhalefet partimiz var! Birlikte laikliğe, demokrasiye, Cumhuriyete sonuçta hayata sahip çıkmamaları için hiçbir neden yok! 1 Mayıs’ta bunları konuşmak isterim.  

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları