Karartmayın yüreği... Godot’yu bekleyin!

05 Mayıs 2016 Perşembe

Samuel Beckett’in ‘Godot’yu Beklerken’ Şahika Tekand’ın yorumuyla Tiyatro Festivali’nin açılışında sahnelendi

Estragon, “Gel gidelim” der Vladimir’e ... “Gidemeyiz” diye karşılık verir Vladimir.
Estragon “Neden?” diye sorar.
Vladimir yanıtlar: “Çünkü Godot’yu bekliyoruz”...
Estrogon : “Haa...”
Samuel Beckett “Godot’yu Beklerken”i 1949’da Fransızca yazdı. 1953’te kendi İngilizceye çevirdi. Bir yıl sonra 1954’te İstanbul’da Küçük Sahne’de oynandı. Efsanevi kadroda: Şükran Güngör , Cahit Irgat, Agâh Hün, Kamran Yüce vardı. (Dördü de artık beklemiyor Godot’yu...) AST 1963’te bu oyunla açıldı! Ve sonra ne çok ne çok yorumlandı bu oyun. Bizde de, dünyanın her yerinde de...

Olmak ya da olmamak
Beckett’in eseri “avangard” akımın, “absürd” tiyatronun temsilcisi oldu. Hem varoluşçuluk felsefesinin, hem de tiyatro sanatının “klasiği” oldu.
Beklenen Godot’ya, herkes kendince bir anlam vermeye çalıştı. Aşk, Tanrı, Devrim, Kurtuluş, Mutluluk vb. Hiçbiri değildi...
Godot bir simge diyenler oldu. Oysa simge de değildi. Oyun boyunca gelmediğine göre Godot yoktu zaten. Ayrıca Beckett tüm simgelerden nefret ediyordu!
Peki Godot simge değilse neydi?
“Godot’yu Beklerken”, beklemek üzerine bir oyundu. Varoluş ve hiçlik üzerine, yaşamak ve ölüm üzerine, zaman ve zamansızlık, eylemsizlik ve eyleme geçmek üzerine bir oyun. Oyunun iki baş kişisi Vladimir ve Estragon’un yarına kalabilmek, yaşamı bir gün daha sürdürmek için neden arayışıdır. Olmak ya da olmamak meselesi...

Katman zenginliği
Önceki akşam Tiyatro Festivali’nin açılışına giderken, bugüne dek izlediğim sayısız farklı yorumu düşünüyordum. Bu kült oyun beni hâlâ etkileyebilecek miydi diye soruyordum kendime.
Yanıtı baştan vereyim: Evet, evet, evet!
Şahika Tekand’ın titiz yorumu ve müdahalelerinde dikkatimi çekenler. (Sastır başlarıyla:)
- Eserin “zamansızlığı” muhteşem bir biçimde ortaya konuyor.
- Bu yorum, oyun-oyuncu-sirk- “show”-temsil vurgusunu bolca yaparak ironiyi, acımasızlığı, güldürüyü zorluyor. Gülümseyerek izliyoruz.
- Ses ile söz arasında harika ilişki. Müthiş bir müzikalite sağlanmış.
- Oyun zaten çok katmanlı.
Bu yorum, katmanları ve çağrışımları zenginleştiriyor. Bu söylediklerimde elbet tüm ekibin katkısı büyük. (Çeviri: Uğur Ün, Tarık Günersel) Esat Tekant’ın dekoru, ışık ve ses tasarımıyla bütünlendiğinde çarpıcı bir gerilim sağlanıyor. Dört mükemmel oyuncu tüm bu söylediklerimi doruğa taşıyor: Cem Bender, Sedat Kalkavan, Yiğit Özşener ve “düşünme eylemi” alkışlarla kesilen Onur Berk Aslanoğlu...

Eyyy fesat kafalılar !
Festivalde kaçıranlar, önümüzdeki mevsim kaçırmasınlar.
Şimdi kötü niyetli fesat kafalılar oyunda Pozzo ile Lucky’den sakın yanlış anlamlar çıkarmasın! Pozzo yeryüzü tiranlarını, despotlarını temsil etmiyor. Lucky deseniz, kendi yarattığı, doruğa taşıdığı, taptığı efendiye gönüllü köle oluşuyla sizi kandırmasın. Bumerang meselesi... Zaten bizde despot, tiran yok.
Hem oyunda, hem bizde olsa olsa “alışkanlıkların tiranlığı” var. Beklemek de bir alışkanlık.
Dedim ya bu oyunda simge yok! Ama oyunu izlerken, bizim yaşama çabamızın büyük bir çoğunluğuna “simgeler savaşının” egemen olduğunu düşünmeden edemedim! “Velev ki simge” tümcesi başımı zonklatıp durdu. En iyisi siz hem oyunu izleyin, hem de karartmayın yüreği... Godot’yu bekleyin! Böylelikle yaşama nedeninizi de sorgulamış olursunuz...
Uniq Hall (Ayazağa’da... Adı niye İngilizce ki!!!) çok güzel, rahat, ferah bir salon. Çevresi de çok cazip. (Her keseye göre kahveler, barlar, lokantalar...) Bu mekânda iki oyun daha var: SS Subayı gözünden “Merhametliler” (Hollanda) ve kadınların çıkartması diyeceğim “Her Gün Biraz Daha” (İran). İkisi de kaçmaz!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları