Murat Sabuncu

Dost modern darbe

06 Mayıs 2016 Cuma

Son dönemde gördüğüm en yaratıcı hashtag oldu: Dost modern darbe... Hem 28 Şubat’ın “postmodern darbe” tanımına bir gönderme yapıyordu hem de kurulduğundan beri hareketin içinde yer alan Ahmet Davutoğlu’na yapılanları çok net özetliyordu. Dün Cumhuriyet’in manşetinde yer aldığı gibi yapılan fiili bir darbeydi.

Yüzde 49.5 ile seçilmiş başbakan kendi isteğinin dışında görevden uzaklaştırılmıştı. Üstelik bu operasyonun komuta merkezinde tarafsızlık yemini etmiş cumhurbaşkanı bulunmakta idi. Anayasanın 101. maddesi çok açık bir şekilde, “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer” demekteydi. Oysa Tayyip Erdoğan ne tarafsızdı ne de partisi ile ilişkisini kesmişti. Türkiye’de herkesin gözünün içine baka baka Saray’da kurgulanan bir plan, ne yasa, ne anayasa ne de siyasi gelenek tanıyarak uygulamaya konuldu.

Dün Davutoğlu’nun yaklaşık 1 saat süren konuşması her ne kadar “lidere tam bağlılık” vurgusu ile bitmiş de olsa satır aralarına özenle yerleştirilmiş ağır eleştiriler de taşıyordu. Birkaç başlıkta bu eleştirileri inceleyelim.

-Son MKYK sürecinde yaşananları dost olma özelliğiyle bağdaştıramadım. Mutabakatın olmadığı yerde aday olmam. Refik (yol arkadaşı) değişeceğine genel başkanın değişmesi daha doğru...”

Hatırlayalım. Başbakan yurtdışından sabaha karşı geldiğinde o günkü MKYK’de 47 imzalı bir “il ve ilçe başkanlarının atama yetkisini elinden alacak” önerge buldu. Cumhurbaşkanı’na ulaşmaya, durumu kurtarmaya çalıştı ancak oradan da aradığı desteği bulamadı. Daha doğrusu imzacıların arkasında Erdoğan’ın olduğunu anladı. Gelelim imzacılara...Yani “dost olma özelliğiyle bağdaşmayan isimlere”...Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’tan Binali Yıldırım’a, Mevlüt Çavuşoğlu’ndan Numan Kurtulmuş’a tüm ağır toplar imzacı idi. Partide artık “yol arkadaşı” kalmamıştı.

-Bu dönem güçlü cumhurbaşkanı, güçlü başbakan dönemiydi. Sayın Cumhurbaşkanı’nın vurguladığı prensibi hayata geçirdim. ‘Emanetçi başbakan istemiyorum’ dedi. Ben emaneti aldım, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı koltuğunun hakkını vermek için gece gündüz çalıştım.”

Davutoğlu’nun buradaki “isyanı” doğrudan Erdoğan’a... Açıkça “emanetçi başbakan istemiyorum dediniz ama kendi tarzımı koymaya çalıştığım için cezalandırıldım” diyor. Davutoğlu, “etik yasasından gazeteci ve akademisyenlerin tutuklu yargılanmasına, çözüm sürecine” uzanan geniş bir yelpazede Erdoğan ile ayrı düşmüştü. Tabii “emanet”in esas çatladığı yer “başkanlık” oldu. Davutoğlu ile başkanlığa geçişin zor olacağı anlaşılınca “gidiş” hızlandı.

-"Görev süremin 4 yıldan kısa sürmesi benim tercihim değil, bir zaruretin sonucudur"

Davutoğlu bu açıklamayı yaptığı sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Başbakan’ın kendi isteği” olduğu sözleri “zamanlaması manidar” bir “buluşma” idi. Davutoğlu bir operasyonla gönderildiğini, “kendi tercihim değil” sözleriyle ortaya koymuş oldu.

-"Gururla huzurunuzda ifade ediyorum ki benim genel başkanlığım döneminde bu partiden tek bir istifa yaşanmamış, tek bir kardeş ihtilafı görülmemiş ve partimizin omurgasından da yapısından da hiçbir şey eksilmemiştir.”

Bu cümlede de doğrudan hedef Erdoğan. Çünkü örneğin AKP’nin kurucuları arasından bile şu an partide “aktif” hemen hiçbir isim kalmamış durumda. Milletvekilinden bakana onlarca isim tartışmalı bir şekilde partiden ayrıldı. Pek çok kardeş “ihtilafı” yaşandı.

Şimdi ne olacak? Erdoğan’a en iyi biat edeceğini, sözünden çıkmayacağını kanıtlayan isim genel başkan ve başbakan olacak. Bana en yakın gözüken Bekir Bozdağ. Dün Reuters’e konuşan bir AKP MYK üyesi, “Şayet MHP’de mevcut durum devam ederse, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın genel başkanlığında ekimde erken seçim bekleyebiliriz. Ancak olası kongrede MHP’de Meral Akşener başa geçerse, o zaman 2019’a kadar seçimsiz gidilebilir” diye konuştu.

AKP için de Türkiye için de kaosun büyüdüğü bir yaz olacak gibi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları