Karşıdevrim Evlatlarını Yerken

06 Mayıs 2016 Cuma

TV kanalındaki yorumcu, “kriz değil, vallahi kriz değil” diye neredeyse ağlayacak. Krizdir; bir ülkede Başbakan istifaya zorlanıyor, dahası görevi nasıl bırakacağı kendisine dikte ediliyorsa bunun adı krizdir. Bir adım daha ileri gidelim; yeni değildir, süreklidir, daha da sürecektir. Adını da koyalım; “Başkanlık yolunda dikensiz gül bahçesi yaratma” krizidir. Bundan sonra Başbakanlık olmayacak, Başkan’ın Baş Sekreteri olacaktır.

***

Başbakan Davutoğlu “itirazlarını” kimselerle paylaşma fırsatı bulamadan kendisine ait olmayan partisinin ve hükümetinin başından gidiyor. Herkes de soruyor; neden? Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı’ndan farklı siyasetler izlemek gibi bir derdi mi var ki yollar ayrıldı? Aralarında “stratejik derinlik” konusunda ne gibi bir uyuşmazlık çıktı? İşin gerçeği; sorun ya da kriz Davutoğlu’nun Batı nezdinde “konuşulabilir, diyalog kurulabilir” ama zayıf bir siyasetçi olmasından kaynaklandı.

***

Cumhurbaşkanı tüm stratejisini Başkanlık hedefine göre kurdu. Bunun için epeyce emek verdiği “çözüm süreci” masasını bir çırpıda devirdi. Bu durumun Kürt siyasi hareketinden memnun olmayan PKK için de uygun olduğu anlaşılıyor. O nedenle sürekli can alan, can yakan günler yaşıyoruz. Aynı mantığın devamı olarak Başkanlık hedefi her türden muhalifin susturulmasını zorunlu kılıyordu. Ve anlaşılmıştır ki, Batı ile yumuşak diyalog kurma ihtimali, hevesi olan, bu nedenle de kimi konularda yan çizen Davutoğlu ile bu yollarda beraber yürünemeyecektir.

***

Onun arada bir Batı’ya şirin görünebilmek için tutuklu yargılanmalara itiraz etmesi, “çözüm süreci” kapısının çilingiri kendisiymiş gibi sabırla bekleyenlere umut vermesi ve ama asıl, Başkanlık planlarını “demlenmeye” bırakması, acelesi olan Cumhurbaşkanı’nın hoşuna gitmemiş, gelecek acısından tehlikeli bulunmuştur. Şimdi artık her şey söylendiği gibi, söylendiği şekilde yapılacak, sorunlar arkada bırakılmış olacaktır.

***

Öyle mi olacaktır? Görünen tahmin edilebilir gelecek biraz başka türden bir tablo çiziyor. Cumhurbaşkanı’nın çevresini tahkim ettiği “tam güven” esasına uygun ama eşyanın tabiatı gereği dar bir kadroyla yola devam etmek istediği ortada. Eşyanın tabiatı iki tarafı keskin bıçaktır; aynı zamanda muhalif ya da potansiyel muhalif gücü genişletir, “hainlerin” sayısını artırır, “küskünlerin” harekete geçmesini kolaylaştırır.

***

Cumhurbaşkanı bu radikal adımla Batı’ya da “muhatabınız benim ve ben sert bir politikacıyım” demiş oldu. Ama Batı dünyasının bu türden politikalar konusunda deneyimli olduğunu hesaba kattı mı bilinmez. Batı’nın hem kendi kamuoyunun baskısıyla, daha önemlisi taktik nedenlerle “insan hakları savunuculuğuna” soyunmasının önemli sonuçları vardır. Bu sonuçlar “sert politikaların” etkisizleşmesine de yol açabilir. Buna karşı “kapıları açar, mültecileri salıveririm” türünden hesaplar tutmayabilir.

***

Her neyse; artık çok yönlü sonuçları olacak bir krizin içindeyiz. Muhalefete baskının artması da beklenmelidir. Daralan iktidar bloku, işe yarayacağı kuşkulu da olsa, zorbalığa başvurmaksızın iktidarını korumakta zorlanacaktır.
Bu arada rakip sahada oynamaktan vazgeçemeyen muhalefet için de bir fırsattır bu kriz. Ve herkes de bilir ki fırsatlar hızla gelir, hızla terk eder siyaset meydanını...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları