‘Oysa bir abi tüm denizleri gezmişti’

06 Mayıs 2016 Cuma

Sen öldüğünde ben dört yaşındaydım... Ve evdekilerle birlikte radyonun başında içimi çeke çeke, nedenini bilmeden ağlamaktaydım.
O korkunç idam kelimesini henüz boş olan kelime dağarcığıma senin kısacık hayat hikâyenle katmaktaydım.
Eğer Meclis’te oy çokluğuyla verilen o utanılası kararla asılmasaydın, bugün babam yaşında olacaktın.
Gel gör ki, şimdilerde ben, senin annen olacak yaştayım ve vicdan meydanlarında ibreti âlem adına sallandırılmış olmana, çok uzaklardan, dinmez bir acıyla bakmaktayım.
İnce uzun cesedin, politik hesaplarla çatılan ve sistem çivileriyle çakılan o darağacında, kırk dört yıldır üzerimize üzerimize sallanıyor;
Yirmili yaşlardaki o vakur halin, yeşil bir parkanın nicedir değersizleştirilmiş imgesinden kırk dört yıldır gözümüzün içine içine bakıyor...
Sen, o gün bugündür sallanıyorsun;
Biz, o gün bugündür inat gibi sabitiz; ne ileri gidiyoruz, ne geri.
Sen, o gün bugündür gözümüzün içine bakıyorsun;
Biz, o gün bugündür inat gibi körüz, ne geçmişi görüyoruz, ne geleceği.
Sesin var; açtık mı duyacağımız kadar yakın;
Sözlerin var, okusak anlayacağımız kadar berrak.
Ama biz duyduğumuz ve gördüğümüz şeyleri anlayacak çağı tek adımda atladık ve bugünlere vardık.
Senin o gencecik halinle üstüne basa basa söylediğin “bağımsızlık”, ne anlama gelir kırk dört yıldır inatla kavramadık.
Korkularla yaşıyoruz; korkulara tapıyoruz.
Tarih, cahil bir mahluk; aklı, olasılıkların sonsuz ve zamanın görece olmasına basmıyor; özene bezene kendine tekerrür kuyuları kazıyor; bizi de içine içine atıyor.
Biz, kadere inanan ve tarihe kananlarız;
Senin Meclis iradesi ve hukuk marifetiyle taammüden öldürülmene uysal kalanlarız.
İdamın sırasında radyo başında öfkeden çığlıklarla ağlayan...
Çocuklarına sırf senin yüzünden Deniz adını koyan...
Yaşamına ve ölümüne ağıtlar yakan o kuşak hâlâ hayatta...
Ve senin hayal ettiğinden, umut ettiğinden, uğruna can verdiğinden bambaşka bir dünyada yaşamakta.
Şu an, hükümetin tepesinde demokrasiye bir darbe daha vuracak ve ülkeyi uçuruma savuracak korkunç dolaplar çevrilirken;
Meclis’in göbeğinde, hukuk göz göre göre ezilir, ilkeler çiğnenir, vahşi emeller bilenirken....
Biz...
Kendi hayatımızı etkileyecek bu kaosu sanki bir başkasının hayatıymış gibi izleyip sonuçları üzerine bahisler çevirenler...
Televizyonun fişini çekmekten, bilgisayarı kapatmaktan; gazeteleri yakmaktan; ve başımızı ellerimizin arasına alıp, iki bin on altıdan bin dokuz yüz yetmiş ikiyi çıkarmaktan...
Yani dürüst bir muhasebe yapmaktan ölümüne korkanlarız.
Çünkü biliyoruz...
İki bin on altıdan bin dokuz yüz yetmiş ikiyi çıkarırsak elimize tek ve korkunç bir cümle kalacak.
Üç sizden, üç bizden...
Üç sizden, üç bizden...
Üç sizden, üç bizden...
Sen bir an dirilsen ve üzerinde parkan, boynunda urgan:
“Hani üç sizden, üç bizden demişlerdi ya, ne oldu o maçın sonu” diye tatlı tatlı sorsan.
Hepimiz başımızı öne eğeriz ve sana gerçek sonucu söyleyemeyiz.
“Aslını istersen sen bizim için hem kocaman bir kahramandın hem de kocaman bir yalandın” diyemeyiz.
Nicedir bu coğrafyada...
Kahramanlara değil yalanlara tapan halkların tehlikeli şuurunda...
Zaman aleyhe akmakta.
Buna rağmen çoğunluğu hiç umursamayan bir çocuk, yıkık duvarlara ha bire inatla:
“Oysa bir abi tüm denizleri gezmişti” yazmakta.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları