Nicola Benedetti ve Karim Said

11 Mayıs 2016 Çarşamba

Günümüzde o kadar çok ve o kadar ünlü müzisyen var ki, onların arasından sivrilebilmek için ayrıcalık gerekiyor. Teknik sorunları aşıp ince ayrıntılarda ustalaşanlar, ses rengi özelliklerini nakışlarla işleyenler; üretilen sesi en nitelikli şekilde almak için derinlerde araştırma yapanlar, dinleyicide heyecan uyandırıyorlar.
Geçen hafta İstanbul’da böylesi uğraş vermiş iki solist ve bir orkestra vardı: İşsanat’ın son klasik konseri olarak dinlediğimiz Scottish Ensemble ve İskoç kemancı Nicola Benedetti (1987) ile Emirgân Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki İstanbul Resitalleri’nin solisti Ürdünlü Karim Said (1988). Genç yaşlarında değerli eğitmenlerin ve doğru müzisyenlerin himayesine girmiş, dünyanın ünlü sahnelerinde çalabilme fırsatı yakalamış iki solist. Her ikisinin de enerjisi kadar bilgeliği ayrıcalıklıydı. Benedetti, İskoç bir anne ve İtalyan bir babadan dünyaya gelmiş. Dört yaşında kemana başlamış, 10 yaşında Menuhin Okulun’da Yehudi Menuhin ile çalışma fırsatı yakalamış. Halen festivallerin ve konser salonlarının en çok aranan kemancılarından birisi. Aynı zamanda sosyal sorumluluk projelerini üstleniyor. Kendisiyle barışık, yaptığı müziğin zevkine varan ve dinleyicisine harika bir elektrik aktaran sanatçılardan. Vivaldi’nin Dört Mevsim adlı keman konçertolarında Scottish Ensemle ile tümleşen bir tını arayışı sergiledi. Topluluk, Çaykovski’nin Floransa Anısı’nı da aynı coşkuyla ve renk arayışlarıyla sürdürdü. Benedetti’yi bu yapıtta da, ikinci kemanların arkasında, bir üye olarak izledik.
Piyanist Karim Said ise yuvarlak çalışı, derinlerdeki tuşesiyle renkler yaratmak peşindeydi. Doğal ki piyanistler her zaman istedikleri renkleri üretebilecekleri çalgılara rastlayamıyorlar. Sunulan sazın olanaklarını kullanıyorlar. Oysa kemancı, kendi çalgısını seçip yanında taşıyor, salonun akustiğine de uyum sağladı mı işi kolaylaşıyor. Amman’da doğan Karim Said’in yeteneğini 10 yaşındayken Daniel Barenboim keşfetmiş. 12 yaşından itibaren İngiltere’de Purcell School’da okumaya başlamış ve aynı yıl ünlü şef Colin Davis yönetiminde İngiliz Oda Orkestrası’yla Barbican Center’da çalmış. Daniel Barenboim’ın yönetimindeki Doğu-Batı Divanı Orkestrasıyla Royal Albert Hall’da verdiği konser ise ona geleceğin kapılarını açmış. Ardından da Royal Academy of Music’ten mezun olmuş. İstanbul’daki programında Beethoven’in 15 numaralı Sonatıyla başlayıp Brahms’ın o görkemli 3 numaralı sonatıyla bitirdi resitalini. Buluşlarıyla, tekniğiyle ayrıcalıklı bir piyanist dinledik.
İstanbul Resitalleri, Kamil Şükun tarafından başlatılmıştı, onun vefatından sonra genel koordinatör Nazan Ceylan’ın düzenlediği programlarla devam ediyor. Bu organizasyonun en büyük dostu da “The Seed” salonundaki nitelikli dinleyici kitlesi.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları