Olaylar Ve Görüşler

Üniversiteler sessiz

14 Mayıs 2016 Cumartesi

Ülke gündemi bu kadar yoğun iken yalnızca üniversitelerin sessiz kalması sizce de ilginç değil mi? Sanki üniversiteler ülkenin düşünce üreten kurumları olmaktan çıkmış gibiler...  

Ülkenin gündemi yoğun... İç-dış kaynaklı terör. Çocuk gelinler, kadın cinayetleri, emek sömürüsü, yoksulluk, işsizlik... Laiklik, başkanlık sistemi, yeni anayasa tartışmaları gündemin ağırlıklı konusu... Hızla karanlığa sürükleniyoruz. Kaygılarımızı azaltıcı/arttırıcı farklı değerlendirme/öngörüde bulunuluyor. Fark ettiniz mi bilmiyorum? Yalnızca üniversiteler sessiz, sanki ülkenin düşünce üreten, araştıran, çözüm üreten kurumları olmaktan çıkmışlar, yok sayılmak istiyorlar.

Korku
Akademinin sessizliğinin değişik nedenleri var. Ağırlıklı olanı 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası, devamında çıkartılan disiplin yönetmelikleri ile üniversitelerin işlevsiz ve öğretim elemanlarının sindirilmesi/korkutulmasıdır. Cumhurbaşkanı’nın “azarlamaları”, YÖK’ün uygulamaları üniversiteleri “Darülfünun-u Şahane”ye döndürmesidir. İnsan kaynaklarının (akademik kadronun) giderek nitelik açısından aşınması... Araştıran, sorgulayan bilim insanı yerine; olanı tekrarlayan, resmi söylemin dışına çıkmayan akademik yapının oluşması.
İntihalin (bilim hırsızlığı) özendirilmesi, hayali çalışmaların ödüllendirilmesi; akademin kimliksizleşmesinin, ruhunun çalınmasının, düşünme yetisine kaybetmesinin, sorumsuz/bencil/ jurnalci bir yapının oluşmasının önünün açılması. Özerk akademiyi bilmeyen, sistemin ürettiği “özgüven yoksunu” öğretim elemanlarının akademiye egemen olmaları sayılabilir.

Darülfünun-u Şahane
Üniversitelerin dönüştürülmeye çalışılan Darülfünun-u Şahane, 2. Abdülhamit tarafından 1900 yılında kurulmuştur. Öğrencilerin yurtdışına gönderilerek “aşırı cereyanlara” kapılmasına önlemek amacıyla kurulan, üçüncü darülfünundur. Yüksek ortaöğretim anlayışı ile kuruldu. Akademik izlencesi kontrol altındaydı. Okutulacak dersler yönetim tarafından belirleniyor, içerikleri müdahale edilerek dönemin siyasi özelliklerine göre biçimlendiriliyordu. 2. Abdülhamit’in güvenlik “paranoyası”, kuşkucu bakış açısı her aşamaya sinmişti.
Öğrenci olaylarından çekinilmesi, güvenlik gerekçesiyle alınan öğrenci sayısı sınırlı tutuluyordu. Dersler Maarif Nazırlığı müfettişleri tarafından izlenip, içeriği yönetime rapor ediliyordu. Sosyal bilimlerin içeriğine doğrudan müdahale edilip, Osmanlının zayıflığını gösteren konular ya değiştirilir ya da yok sayılırdı. Örneğin ülkenin girdiği savaşlardaki yenilgileri, ülke tarihinde yaşanan büyük toprak kayıplarının nedenleri derslerde konu edilmez/ tartışılmazdı.

Peki günümüzde?
Bugün üniversitelerdeki uygulamalar Darülfünun-u Şahane’den farklı değil. Rektörler Cumhurbaşkanı’nın istencine uygun atanıyor; kurumlarını siyasal iktidarın arka bahçesi konumuna getirmekten çekinmiyorlar.
Resmi söylemin dışında sesin çıkmasına, toplu/bireysel muhalefetin yükselmesine izin verilmiyor. Örneğin başkanlık sistemi tartışmasında Cumhurbaşkanı’nın istenci dışındaki görüşlerin dillendirilmesi, laiklik tartışmasında hükümetin uygulamalarını eleştirmek, “din devletine” dönüşüyoruz, ülke karanlığa sürükleniyor diyemezsiniz.
Yine Suriye politikasını, terörle mücadele yöntemlerini eleştiremezsiniz. Öğrenciler tarafından derste “bölücü, terör propagandası” yapılıyor “polis ihbarı” ciddiye alınıp, akademisyenin ders anlatırken polis tarafından gözaltına alınması uygulamasına sessiz kalınması vb. Yaşanan olumsuzluklar, yıldırma girişimleri, üniversitelerin sessizliğini, duyarsızlığını haklı kılmaz. Akademinin sessizliği sürdürülebilir değildir. Sorgulamak, aydınlatmak, çözüm önermek var oluş nedenidir. Eğer üniversiteler kendisini boğan, baskıcı/ yıldırıcı kalıpları kırıp, değişimin öncüsü olamazlarsa, birlikte yok olmaya hazır olalım.

İRFAN O. HATİPOĞLU
Mustafa Kemal Üniversitesi  

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları