Oyunun Kuralları Değişirken…

24 Mart 2014 Pazartesi

Soros’a göre, “Dünyada aşılamayan siyasi krizlerin sayısı gittikçe artıyor. Bu küresel yönetişimin bozulduğunu gösteriyor” ...“Böylece bir iktidar boşluğu oluşuyor” Rusya bu boşlukta ilerliyor (New York Review of Books 26/03).
ABD’li ve Alman yorumculara göre “Putin uluslararası sistemin”... “uygarlığın”... “liberal dünya düzeninin”... “kurallarını değiştiriyor”. “Sorunlar uluslararası yasalar, serbest ticaret ve diyalogla çözür”... “Ulusal Çıkarlar askeri araçlarla dayatılamaz”. (Die Welt 20/03).
Bu ikiyüzlülük bir yana, Rusya’nın “Kırım’ı kolaylıkla ilhak etmesi” karşımızda, jeopolitikten, enerji güvenliğine, oradan çevre sorunlarına kadar uzanan çok boyutlu bir belirsizlik olduğunu gösteriyor. Bu belirsizlik çok tehlikeli olasılıkları da içinde barındırıyor.

‘Değişen düzen’
Aslında liberal dünya düzeni 1997’de patlak veren finansal krizlerle değişmeye başladı. 11 Eylül, Afganistan ve Irak işgalleriyle, kredi köpüğü oluşurken ABD bankalarının dünyanın geri kalanına sattığı “Toxic assets”lerle (batık yatırım araçları), R2P (koruma sorumluğu) doktriniyle yıkılan Libya’da, yüzde 1’le yüzde 99 söyleminin yayılmasıyla, batık bankaların CEO’larına verilen milyarlarca dolarlık ikramiyelerle, “İşgal” hareketiyle, radikal İslamın yükselmesiyle dağılmaya başladı.
Artık ABD ve Batı’nın tek başına olayları belirleme kapasitesi yok. “Tek kutuplu dönem geride kaldı”. Batı liderliği bu yeni koşullara adapte olmakta büyük zorluk çekiyor. Aynı anda inanılmaz bir ikiyüzlülük sergiliyor.
Geçen hafta Putin’in Rusya Meclisi’nde, Kırım referandumunun sonuçları üzerine yaptığı konuşma günümüzdeki durumu çok iyi özetliyordu: “ABD liderliğindeki Batılı dostlarımız, pratik politikalarında uluslararası yasalarla değil, silah yasalarıyla davranmayı tercih ediyorlar. Kendi ayrıcalıklarına ve özgünlüklerine dayanarak dünyanın kaderini belirlemeye hakları olduğuna ve asla hata yapmadıklarına inanıyorlar”... “Orada burada istedikleri gibi davranıyorlar, egemen devletlere karşı güç kullanıyorlar; ya bizdensin, ya da bize karşı ilkesine dayanarak ittifaklar kuruyorlar” (http://eng. kremlin.ru/transcripts/6889).
Putin, Batı özellikle ABD, “Attıkları adımların tüm sonuçlarını önceden görebilecek sağduyudan, siyasi içgüdüden gerçekten yoksun” diyor ve ekliyordu: “NATO askeri bir ittifak olmaya devam ediyor. Biz askeri bir ittifakın, tam arka bahçemize ya da tarihsel topraklarımızda kendine ev edinmesine karşıyız. Sivastopol’a gidip de orada bir NATO üssünü ziyaret edeceğimi düşünemiyorum.”
“Batı Kiev’de başlayan sürece müdahale ederken ucunun nereye ulaşacağını bilmeliydi” diye düşünen Putin’e hak vermemek elde değil. Bu öngörü yokluğu olayların bundan sonra nereye gidebileceği konusunda gerçekten büyük soru işaretleri üretiyor. Çünkü ABD ve Batı adeta dünyadaki yeni durumu kavrayamıyor.

İşbirliği ya da?..
Batı basınında genel hava “Rusya tecrit oldu, yalnızlaştı” yönünde. Çünkü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Çin çekimser kalmış. Halbuki Çin’in çekimser kalmış olması Rusya ile aynı politikaları savunmadığını göstermiyor. Halkın Günlüğü gazetesindeki, Batı’nın ikiyüzlülüğünden, rejim değiştirme çabalarından söz eden, yorumlara baksalar Çin’in de Batı’yı suçlamakta olduğunu kolaylıkla görebilirler. Çin, BM Güvenlik Konseyi’nde, G-20’de enerji güvenliğinde Rusya ile birlikte davranıyor. Sonra, “Şanghay Örgütü” var. ABD ve Batı, Güvenlik Konseyi’nden Rusya ve Çin onaylamadan bir karar geçiremiyor. BM çalışmıyor.
The Asia Times’dan Pepe Escobar’ın anımsattığı gibi Çin petrol, gaz boru hatları, tren yolları, fiberoptik kablo ağlarıyla yeni bir “İpek Yolu” açıyor, Rusya ile entegrasyonu da bu arada gelişmeye devam ediyor.
Halbuki bu gün İran’la nükleer enerji pazarlıkları, Suriye iç savaşı, Afganistan’ın stabilizasyonu gibi üç önemli siyasi krizde Batı’nın Rusya’nın işbirliğine gereksinimi var. ABD’nin, Asya’da hepsini birden koruması olanaksız karmaşık ittifakları var.
Batı’da, Almanya Bundestag Diş İlişkiler Komitesi Başkanı Röttgen’in vurguladığı gibi gittikçe artan bir oranda “kendisinden bir liderlik görevi beklendiğine” inanıyor. Röttgen’e göre “Alman halkının dışında herkes bunun farkındaymış” (Financial Times, 20/03). Aklıma “ABD bir imparatorluk oldu, ama ABD halkı farkında değil” saptaması geldi (I. Kristol, 1997). Sonrasını biliyorsunuz.
Son yıllarda iklim krizi, mali kriz, gelir dağılımındaki hızlı bozulmanın, işsizlik artışının gündemde öne çıkması, küresel yönetişim açısından G-20 örgütünün G-7’den daha fazla önem kazanması, küresel çapta büyük güçlerle yükselen güçler arasında yüz yıl önceki gibi bir paylaşım savaşının çıkmaması için işbirliğinin önem kazandığını gösteriyor

İktidarsızlık çok belirginleşti
Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi, bir başlangıç değil başlamış olan belirsizliğin, iktidarsızlığın sonuçlarından biri.
ABD ve Almanya yönetimleri, Kırım krizinin askeri bir çözümü olmadığını vurguluyor. Ekonomik ve siyasi olarak zayıf ülkelerde bile istenen sonuçları vermeyen, üstelik kimi ne kadar vuracağı belirsiz bir yaptırımlar uygulamasıyla Rusya’yı tehdit ediyor. Wall Street Journal, Alman, ABD iş çevrelerinin yaptırımlar uygulanmasından hoşnut olmadıklarını aktarıyor (20/03).
Rusya’da federal hükümetin gelirlerinin yüzde 70’i ihracattan, bunun da yüzde 50’si gaz ve petrolden geliyor, ama Avrupa da enerji alanında Rusya’ya bağımlı. Bu alanda da etkili bir yaptırım olanağı yok. Yok ama enerji güvenliği tartışması, “bunlar hep Yeşillerin” yüzünden “Almanya’yı, Avrupa’yı Rusya’ya bağımlı yaptılar” tartışmasını açıyor (Wall Street Journal, 20/03).
Die Welt “Batı Rusya’yı mali savaşla fethetmeyi amaçlıyor” diyor (23/03). Rusya borsasında işlem gören kâğıtların yüzde 70’inin Batılı bankaların, bunun yüzde 40’ının da ABD bankalarının elinde olduğu düşünülünce bu olanaklı. Ama bu da, Batı bankalarının, kayıpları göze alarak devlet politikalarına göre davranabildiklerin, jeopolitik önceliklerin “serbest piyasa” düzeninin önüne geçtiğini gösteriyor.
Bu sırada ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Estonya, Letonya ve Litvanya’yı ziyaret ederek NATO’nun, üye ülkelerden birinin topraklarına girilirse NATO’nun bir bütün olarak tepki vereceğini söyleyen 5. maddesine sadık kalacaklarına dair garantiler dağıtıyor. Dışişleri Bakanı Kerry, “Tüm seçenekler masada” diyor. Senator John McCain, Ukrayna’yı NATO’ya hemen almak istiyor.
Alman Dışişleri Bakanı çatışmadan değil, işbirliğinden yana olduklarını vurguluyor, Die Welt ise “Alman dış politikası çaresizliklerle dolu” diyor. “Oyunun kuraları değişirken” artan belirsizliklerle birlikte bir “kaza” olasılığı da giderek arttırıyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları