‘Açıkhava Külliyesi’ mi Olsun?

22 Mayıs 2016 Pazar

İstanbul Büyükşehir Belediyesi önemli bir karara imza attı. Karar Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu ile ilgilidir. 1930’lardan kalma bu tarihi tiyatronun yıkılmasına karar verilmiş. Nedenini henüz bilmiyoruz. Tehlike mi arz ediyor? O tarihi sahnede taşlar mı çürüdü, yoksa başka bir nedenle mi yıkacaklar, yerine ne ve nasıl bir şey yapılacak meçhuldür şimdilik.

***

Tabii bazı tahminlerimiz var. “Eski Türkiye”ye aittir bu yapı. 13 yıllık “yeni” iktidar ise bu eskilerden hiç hoşlanmıyor; hemen yıkıp yenisini yapmak istiyor. Bu “yık yap” yönteminin yıkarken de yaparken de ekonomiye katkısının, “milletle ilgili hevesleri tuhaf” bazı müteahhitlere yararının büyük olduğunu unutmak olmaz. Ama asıl mesele yüzde 99’u Müslüman olan, yakında “bir İslam ülkesi olduğu” anayasasına da yazılması muhtemel Türkiye’nin gelişmesine set çektiğinin, pek Batı kokan ilk Cumhuriyet yılları eserlerinin, tarihi kalıntıların, çanak çömlek, taş, çakıl ve molozun ilerlemeye engel olduğunun düşünülmesidir. Rantabl değildir bu durum. Bu rantabl sözünden “rant”ın altını çizip münafıklık etmenin de âlemi yoktur.

***

Liberal yazar çizer arkadaşlarımızın “yeniyi” eleştirirken “biz biliyorsunuz eskisine de karşıydık” demeyi unutmadan zikrettikleri “eski Türkiye”, kadim uygarlık kalıntılarına çok meraklıydı. O eski dönemlerin iktidarları kısıtlı bütçelerde ille de arkeolojiye pay ayırır, yabancı arkeologlar getirir, üstünde yaşadığımız topraklardaki eski uygarlıkları ortaya çıkarmaya çabalarlardı. “Eski Türkiye” yeni eserlerde o eski uygarlıkların izini sürmeye, onlardan ilham almaya da meraklıydı.

***

Açıkhava tiyatrosu da bunlardandır. Bugüne kadar hem de işlevli olarak kalmayı başarmıştır. Ama gelin görün ki “yeni Türkiye”nin bu tarihi, eski eserlere tahammülü yoktur; yıkılacak, yeniden yapılacaklardır. Yalnız gelecekte tarih yazacak olanların bu eski eser imha merakının Suriye’de Palmira antik kentinin kalıntılarını top ateşine tutan IŞİD eylemlerine benzetmeleri de mümkündür ki, bu tür münafıklığın tarih yazımında sıklıkla kullanıldığı, yalnızca bir “dost uyarısı” benimki, dikkate alınmalı mıdır acaba?

***

Palmira kentini Suriye Ordusu geçen günlerde IŞİD teröristlerinden geri aldı. Bakınız bu da enteresandır; yazı uzadı, devam edersem dış politika tahliline dönüşme tehlikesi belirecek ki, yazının konaklayacağı sayfa da tehlikeye girebilir. Politika sayfalarından yola çıkıp, yeri de yeni de dar Kültür sayfasını sıkıştırması, olmadı Dış Politika sayfalarına doğru ilerlemesi ya da “pek karışık olmuş, siyasi mizah sayıp oralara sürelim” denilmesi ihtimaldir, ki hiç tercihim değil.

***

Neyse bunca laftan sonra açıkça söylemeli artık; Açıkhava Tiyatrosu’nu rahat bırakın. Vekillere de anladık el birliği ile dokundunuz, maliyetini de bir zahmet iyi hesaplayın. “Keser döner sap döner gün gelir hesap döner” diye bir laf var; eskidir. Sözlüklerde “reform” konusunda yenisiniz, fazla hızlı gidip, Açıkhava Tiyatrosu’ndan Külliye çıkartmasanız iyi olur derim. Bu iş TÜBİTAK’a havale “papaz eriği” meselesine benzemez, elinize yüzünüze bulaşmasın derim...
Başka da bir şey demem...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları