Başına ne geldiğini anlamak...

23 Mayıs 2016 Pazartesi

Başına ne geldiğini anlamak, bir bilinç sorunudur.
Başıma gelen nedir?
Başıma gelen, neden gelmiştir?
Başıma gelen nasıl gelmiştir?
Şimdi ne yapmam gerekir?
Paulo Freire bu konunun “eğitim sorunu” olduğu görüşünde.
Brezilyalı eğitim düşünür-uygulayıcısı olan Paulo Freire, günümüz eğitiminin “Bankacı eğitim” olduğunu öne sürüyor.
Bankacı eğitim”, ona göre, insanı bir yatırım nesnesi gören, onu günümüzün “işe yarar aracı” olmaya hazırlayan bir eğitim yöntemi.
Bankacı eğitim” kişiye diyor ki: “Sen donanımlı bir araç olmalısın. İyi yetişmen gerekiyor. Yabancı dili iyi öğren. Bir dil daha öğren. Master yap. Yüksek lisans yap. Doktora yap. Uzman ol. İşinde iyi ol. İyi kazan. Refah payını arttır. Gerisi seni ilgilendirmez.”
Günümüzün iyi okulları olarak kabul edilen eğitim kurumlarının bile eğitim öğretisi budur.
Günümüzün konformist- oportünist insanı böyle yetiştirilir. Rahatına bakar ve fırsatları kaçırmaz. Ödülü de iyi yaşamaktır. İyi yaşamaktan anladığı da budur. Marka araçların en iyisini kullanır. Tatillerini yurtiçinde ya da dışında iyi yerlerde yapar. Dünyada olup bitenler ona dokunmadığı sürece onu hiç ilgilendirmez. Kendi çizdiği yarıçapında hayatını sürdürür.
Günümüzün meslek teknisyenleri böyle yetişmektedir.
Ne yaptığını”, “neden onu yaptığını”, “nasıl yaptığını”, “kimin için yaptığını”, “yaptığının kime yaradığını” sormayan, düşünmeyen, sorgulamayan meslek insanları mesleğinin felsefesini bilmeyen teknisyenlerdir.
Böyle yetişen, böyle çalışan mühendisler, mimarlar, tıp doktorları, hukukçular, eğitimciler, işletmeciler, bankacılar, bütün meslek insanları, sanatçılar böyledir.
Eğer bu sınırlandırıcı- kısıtlayıcı eğitimi aşıp da hayatın ve dünyanın ne olduğunu, yaşamın neden öyle olduğunu, nasıl değişebileceğini sorgulayan bilinç düzeyine erişirlerse, ancak o zaman mesleklerinde teknisyenliği aşar, gerçek bir bilinçli meslek insanı olabilirler. Ancak o zaman gerçek bir bilinçli sanatçı olabilirler.
Paulo Freire, bu eğitim sistemine “eleştirel pedagoji” diyor ve bu sistemle yetişen insanın “eleştirel okuryazar” olacağını söylüyor.
Soru pedagojisi” diyor bu sisteme. “Yanıt pedagojisi”ni eleştiriyor.

***

Şimdi siz düşünün bakalım: “Başınıza bunlar neden geldi?”.
Kaderci değilsiniz. “Allah’tan geldi” demiyorsunuz. “Cenabı Hak bizi imtihan ediyor. Asıl dünya öteki dünya” demiyorsunuz. Akılcı düşünüyorsunuz. Ama boşa koyuyorsunuz, dolmuyor. Doluya koyuyorsunuz, almıyor. Muhalefete çatıyorsunuz, topluma kızıyorsunuz. Sonra geçip gidiyorsunuz, işinize bakıyorsunuz.
Yaz tatili yaklaşıyor. Rezervasyon yaptırdınız mı?
Tatil yerleri boş. Bodrum, Side, Kemer erken rezervasyona konuk bekliyor.
Başınıza bütün bunlar neden geldi, biliyor musunuz?
Siz tatilde iken,o gerici dedikleriniz bütün ilköğretim çağındaki çocukları ‘Kuran kursu’ eğitiminden geçirdi. Yıllarca.
Siz tatilde idiniz. Okudunuz bunları. “Cık cık” dediniz geçtiniz.
Bir yıl...
İki yıl...
Beş yıl...
On yıl...
Yirmi yıl...
Otuz yıl...
Siz tatil yaptınız. Onlar, -evet artık onlar olmuştu- bütün çocukları “Kuran kursu” adı altında şartlandırma eğitimine soktular.
Şartlandırma eğitimi”, kendilerinin dışında herkesin dinsiz olduğunu öğretiyordu. Atatürk bu memleketi dinsiz yapmıştı. Harama el açanlar dinsizdi. Dinsizler düşmandı.
Dindar ve kindar kuşaklar yetişiyordu.
Siz tatillerde kızıyor, başınızı iki yana sallayıp geçiyordunuz.
Başınıza bütün bunlar neden geldi, anlıyor musunuz?
Aman canım asker izin vermez” deyip yattınız.
Olmaz böyle şey” deyip geçtiniz.
Rahatınız yerindeydi. Refah payınız iyiydi.
Geri yanı ise sizin işiniz değildi.
Kendine iş edinenlere de içinizden kızıyordunuz.
Size sizi hatırlattığı için onlara kızıyordunuz.
Paulo Freire böyle düşünüyor.
Ezilenlerin Pedagojisi”ni okuyun. Siz de göreceksiniz...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları