İktidardan da tasarruf olmaz

29 Mayıs 2016 Pazar

Sabah dava, akşam dava. Giden “dava” diyor, gelen “dava”.. Çok doğal.
Türkiye artık bir dava cumhuriyetidir.
Avrupa’nın en büyük adliye sarayları” bizde olduğu için değil.
En tıkış tıkış hapishanelerine sahip olduğumuz için de değil. Davaların ve kargaşanın daha da artması için, milletvekillerinin dokunulur hale getirilmesi için de değil. Ya?!

***

Bir işaretle, gönderilen başbakan “Dava ve davamız!” diyerek gidiyor ve ekliyor:
“Mevki ve makam uğruna, hiçbir dava arkadaşıma asla ihanet etmem!” (Bu nasıl dava ise, arkadaşları ona anında ihanet ediveriyor!)
Bir işaretle getirilen Binali Bey’in ilk sözü de her nasılsa ve niye ise hemen “Dava” oluyor:
Ve sesi kısılma pahasına daha ilk günden ilan ediyor: “Davası davamızdır!

***

Ne davası? Kimin davası? Neyin davası?
Bilen yok... Davanın asıl sahibinin ise aslında tek davası, tek derdi var (idi!):
- TBMM üyesi olduğu günden bu yana 12 yıl peşini bırakmayan “resmi evrakta sahtecilik, kalpazanlık, suç işlemek üzere örgüt” gibi dosyalardan kurtulmak.
Kurtuldu da..
Onu oralara getiren rüzgârlar, paraleller, paralı ellerin inayeti ve demokrasinin cilvesi ve muhalif liderlerin edilgenliği sayesinde girdiği tüm seçimleri kazandı.
Ve kazandığı her seçimi de hakkındaki davaları “sıfırlamak” için kullandı.

***

Yine de ağzından “dava” hiç düşmedi, düşmüyor.
TBMM’de bile bir Allah’ın kulu çıkıp, “Bu dava neyine davası yaa?!” diye soramıyor!
Sorarsa “dava” hazır! Avukatlar elde dilekçe hazır bekliyorlar: “Hakaret kastı var.. Madde 299.. Dört yıla kadar hapis!
Oysa, onlar kazandıkça müvekkilleri kaybediyor!
Bu yüzden de maalesef Sayın Erdoğan’ımızı “Dünyanın en çok hakarete maruz kalan cumhurbaşkanı” sıfatının sahibi yapıyorlar!

***

Oysa “Tayyip Bey’in davası” çok “derin”, çok “kutsal”, çok “farklı”! Bu farkı, yakınındaki “nispeten doğrucu bir kalem” şöyle açıklıyor:
“(Farklı olmasa) Okullarda Kur’an-ı Kerim’in ve Peygamberimizin hayatının ders olarak okutulmasını sağlayabilir miydi? AK Parti, ‘mukaddes mücadelesi olan, ‘medeniyet tasavvuru’na sahip kitlelerin gönül verdiği bir parti.”
Yazı şöyle bitiyor:
Kutsal davamız yoksa, biz de yokuz.” (9 Şubat 2015 Yeni Şafak)

***

Kutsal davayı” gönüllere yerleştirmek kolay değil. Ama göze sokmanın tek yolu her arsaya, her tepeye ve cemaati var mı yok mu hesaplamadan çok minareli, çok şerefeli camiler dikmek.
Dikilen her minareyi “dava”nın zafer anıtı diye göstermek!

***

Dava” deyince bizde okumuş yazmışların aklına eskiden 141- 142. maddeler ile 1402 sayılı yasalar gelir.. Dünyada ise biraz okumuş yazmışlar hemen Kafka’nın bu adı taşıyan ünlü romanını hatırlar.
Kafka’nın “Dava”sı bitip tükenmez bir korku atmosferinde gerçer.
Olmayan suçların, olmayan mahkemelerde, var olmayan yargıçlar ve avukatlar marifetiyle yürütüldüğü bir davadır, söz konusu dava!.
Ortada sadece ve yalnızca “suçlu” vardır.
Suçlu neyi savunacağını, nasıl savunacağını bilemez.. Çünkü ne ile suçlandığından habersizdir.
Ama yine de herkes, her nasılsa bu davadan haberdardır.
Suçlu” çaresiz biçimde ve belirsizlikler içinde debelenir durur. Davanın odağında kendisinin yer aldığını anladığında ise iş işten geçmiştir.
Ama aslında ortada gerçek bir dava da yoktur.
Var olan tek şey “dava” ile “yargı”nın boğucu gölgesidir!

***

Ya bizimkinin “Davası”? TBMM’nin yetkilerini de üstlenip başkan olmakla yetinecek mi?
1924 tarihli yasadaki “Hilafet, esasen TBMM’de mündemiçtir” hükmüne dayanarak...
Halifelik!
Ne demişti?
Itibardan tasarruf olmaz!”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erdoğannâme... 14 Nisan 2024
At binenin 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları