İstenmeyen hamilelik ve iplenmeyen diktatörlük

01 Haziran 2016 Çarşamba

“İktidara gelirlerse bir günde kadınların başlarını kapatıp, sokaklara devrim muhafızları mı salacaklar sanıyorsunuz?”
“Bu ülke Cumhuriyetle yönetiliyor; Atatürk gibi bir önderi var. Devrimleri var. Medeniyeti var. O Arap ülkelerine benzemez; kimse bizi İslami bir baskının altına sokamaz”
“Bu ülkede yaşayan inançlı insanları küçük görmekten vazgeçelim artık; onlar da devlet yönetebilir; sanat yapabilir ve özgürlükleri pekâlâ savunabilirler.”
Diye diye ayyuka çıkardığımız aymazlık sonucu geldiğimiz son noktada...
“Külliyede tango yaptırmayız” diye sokaklara düşen AK Partili kadınlarla; Kürsülere tırmanıp tırmanıp “Kadın dediğin çocuk doğurur; Müslümanın nüfus planlamasıyla işi olmaz” diye nutuk atan bir Cumhurbaşkanı’nın arasına sıkışan aklımızı kaçırmak üzereyiz.
Aklımız...
Gerektiğinde kullanmak için zahmet etmediğimiz ama sıkıştığımızda kaçırmak için her türlü bahaneyi seferber ettiğimiz; hiçbir işe yaramayan o aklımız, artık iktidarın en yakın hedefi.
Entelektüel camianın şuursuzları, tıpkı Bizans işgal edilirken meleklerin cinsiyetini tartışan kilise efradı misali, aklımız iktidar tarafından hızla işgal edilirken, “Yetmez ama evet”çilerin masumiyetini boş boş tartışa dursun...
İlkokullara kadar inen dini eğitime ve yatak odalarına kadar giren bir cumhurbaşkanına hâlâ salak gibi katlanıyoruz.
Gezi’ye yaktığımız acıklı ağıtlar ya da yaptığımız romantik güzellemelerle kaybedilmiş bir savaşın görkemli yasına sarılıp, mağlubiyetin tadını çıkara çıkara dibine çöktüğümüz bu çukurda, başımıza gelenlere ve geleceklere ikna olmuş bir halde karardıkça kararıyoruz.
Doğum kontrolünü yasaklamaya çalışan bu adam...
Aslında bizim kontrol duygumuzu kökünden yok etmek için bilinçaltımıza çalışıyor.
Doğum kontrolü ne kadar bizim elimizdeyse, aslında iktidarı kontrol de o kadar elimizde.
Biz haklarımızı ve onları korumak için ayağa kalkmayı unuttuğumuzdan beri; kontrolden çıkan bu iktidar bizim aslında hâlâ elimizde olan kontrol mekanizmalarımıza suikast üzerine suikast düzenliyor.
Bizi kendi güçsüzlüğümüze inandırmak için niyetinin karanlığını üzerimize rezil cümlelerle kusuyor.
Hepimiz, her nasılsa, külliyen ikna olduk.
Bu ülkede artık her şey ona bağlı.
Yargı ona bağlı.
Muhtarlıklardan başbakanlığa tüm resmi merciler ona bağlı.
Yol trafiği ve para trafiği ona bağlı.
Medya topyekûn ona bağlı.
Neredeyse muhalefet bile ona bağlı.
Hangi günün bayram olduğu, hangisinin olmadığı; kimin terörist olduğu, kimin olmadığı; neyin sanat olduğu, neyin olmadığı ona bağlı.
Nasıl giyinileceği; ne yenilip ne içileceği; çocukların nasıl yetiştirileceği; gençlerin nasıl yaşayacağı ona bağlı.
Nasıl dans edileceği; nasıl sevişileşeceği ona bağlı.
Bu korkunç bağlılık yeminini biz ülkece ne ara ettik bilinmez ama bir yemin etmiş olmalıyız ki dönemiyoruz; onun cakasını iplememeyi ve hukuki haklarımızı kullanıp haddini aşan bir iktidarı alaşağı etmeyi beceremiyoruz.
Hâlâ inatla kabul etmiyoruz, aslında her şey bizim elimizde.
Onun orda olup olmaması ve astığım astık, kestiğim kestik tavrıyla yaşadığımız ülkeyi kendine oyuncak yapıp yapmaması tamamen bize bağlı.
Bize ve tercihlerimize.
Çünkü biz ne yaparsak o oluyor; biz neye izin verirsek o gerçekleşiyor.
Biz aklımızı başımıza toplasak ve korunsak ne hayatımızda istenmeyen çocuk derdi olacak; ne de istenmeyen iktidar.
Yapmamız gereken tek şey;
Hamilelikten korunmak için herhangi bir sağlık broşürünü;
Diktatörlükten korunmak içinse dünya tarihine ait bir broşürü dikkatlice okumak;
Ve birinciyi sevişirken;
İkinciyi de oy verirken aklımızda tutmak.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları