Anayasa Bir Yana Mecelle’ye de Aykırı

11 Haziran 2016 Cumartesi

Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay başkanlarının Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte kısa bir eylemli geziye katılmaları tepki çekti.
Tepkinin ana nedeni Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı sıfatının yanı sıra, çok sayıdaki davada “Şikâyetçi, davacı, müdahil, davalı” sıfatlarının da oluşuydu.
İzlenen yakın ilişkinin, tarafı bulunduğu davalarda etkili olabileceği ve hukuka uygun olmayan kararlar yaratabileceği kuşkusu tepkiye neden olmuştu.

***

26 Aralık 1978’de Kahramanmaraş toplu öldürümü nedeniyle İstanbul dahil 13 ilde ilan edilen, 12 Eylül 1980 sonrasında da yaygınlaştırılan sıkıyönetim döneminde Cumhuriyet’in yazıişleri müdürlerinden biriydim. Üç kez tutuklama isteğiyle yargılandım. Ama postu deldirmedim. Üstelik Cumhuriyet’in özverili hukukçusu Orhan Apaydın’ın itibarından yararlanıp aklanma sonunda Sıkıyönetim Adli Müşaviri Hâkim Albay Fahri Aksay’ın konuğu olarak yemek bile yedim. Subay yemekhanesinde, spoletlerinde “hâkim” sembolü bulunan çoğunluğu yüzbaşı olan subaylardan kimisinin çıkarken durup Aksay’ı selamlaması kimisinin ise selam vermeden çıkmaları dikkatimi çekmişti. Merakımı Orhan Ağabey’e sordum. “Selam verenler savcı, vermeyenler hâkim” dedi.
Askerlikte bile böyle bir yaklaşım vardı.

***

Türkiye Birleşmiş Milletler’in insan haklarına ilişkin koyduğu kurallara anayasanın 90’ıncı maddesi gereği uymak zorunda. Bunlardan biri de 23 Nisan 2003’te kabul edilen “Birleşmiş Milletler Bangolar Yargı Etiği İlkeleri”. İlkeler, 27 Haziran 2006 tarihinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından benimsenmiş, tüm hâkim ve savcılara da duyurulmuştur.
Buna göre “Hâkimler genelde toplumdan, özelde ise karar vermek zorunda olduğu ihtilafın taraflarından bağımsızdır. Yasama ve yürütme organlarının etkisi ve bu organlarla uygun olmayan ilişkilerden fiilen uzak olmakla kalmayıp aynı zamanda öyle görünmelilerdir de.”

***

Dinsel deyim ve kuramların, söyleyenin anladığı biçimde dile getirilmesinin hızla arttığı bir süreçteyiz. İktidar sahiplerinin özlemini duyduğu Osmanlı hukukunda bile bugünkü resim kabul görmüyor.
Mecelle’nin “Yargılama” bölümünde “Hâkimin nitelikleri” ve “Hâkimin davranış kuralları” başlıklı iki bölüm var.
Madde 1792, “Hâkim; bilge, anlayışlı, doğru ve güvenilir, saygın, dayanıklı olmalıdır” diyor. Buradaki dayanıklılık; açlık, susuzluk, uykusuzluktan söz etmiyor. Çünkü bu durumlarda karar verilmemesi ana kural. Amaçlanan ise baskılara, etkilemelere karşı dayanıklı olmak...
Gelelim davranış kurallarına...
Madde 1796 - Hâkim, iki taraftan hiçbirisinin hediyesini kabul etmez.
Madde 1797 - Hâkim taraflardan hiçbirisinin ziyafetine gitmez.
Madde 1799 - Her iki tarafa adil davranmak hâkimin görevidir.
Bu nedenle taraflardan biri eşraftan (bir yerin ileri gelenleri) diğeri halktan biri olsa dahi duruşma sırasında tarafları oturtması ve duruşmanın gereği bakışlarını ve sözlerini taraflara yöneltme gibi zorunlu durumlarda tam bir şekilde adil ve eşit davranması gerekir.

***

Tepkilerin neden doğal karşılanması gerektiğini bilmem anlatabildim mi?
(Alıntılar Av. Fikret İlkiz’in yazısı ile Av. Cengiz İlhan’ın “Günümüz Türkçesiyle Mecelle” kitabından yapılmıştır.)
Not: Bu yazı “Bugünü doğru anlamak, geçmişi anımsamakla olanaklıdır” dizisinin beşinci ve son yazısıydı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları