Hikmet Çetinkaya

Konuş Rıza konuş...

21 Haziran 2016 Salı

Elinde altın anahtar, altında özel uçağı gezmediği, görmediği ülke yoktu...
Damadımız oldu, canımız-ciğerimiz.
Kimdi o?
Rıza Sarraf!
Paraya para demiyordu, Türkiye’yi yol geçen hanı yapmıştı.
Bir varmış bir yokmuş, diye başlayan masal kahramanımız, ABD’nin milyonerler kenti Miami’ye gitti ve yine bir gün ansızın gözaltına alındı.
Savcı Bharara’nın elinde kabarık suç dosyası bulunuyordu. İran’a yönelik ABD ambargosunu delmek suçundan tutuklanan Sarraf, paçayı kurtarmak için bir avukat tuttu.
New York Güney Bölgesi Federal Başsavcısı Bharara, yargıç Richard M. Berman, Sarraf’ı sorguladı. Sarraf, 10 milyon peşin, gerisi taksitle 50 milyon dolar verip işin içinden sıyrılmaya çalıştı.
Bu ne demek?
Kefalet ödeyerek yargı sürecinde içeride kalmamak...
Bu gerçekleşmedi, hayatı yıkıldı, düşleri uçup gitti...
Yargıç Berman, 35 sayfalık gerekçeli kararda damadımız Rıza’nın “uçma” yani ABD’den “kaçma” olasılığının yüksek olduğunu gerekçe gösterip kefaletle tahliye istemini geri çevirdi.
ABD’de kefalet ödeyerek tutuksuz olarak yargılanmak bir hak. Sanığın, aksi saptanana dek “masum” olduğu ilkesi geçerli.
Aleyhine olan kanıtlar “ezici bir hal” almadan kefaletin reddi normal sayılmıyor...
Arkadaşımız İlhan Tanır’ın haberine göre, ABD’de son 50 yıl içinde kefalet başvurularının salt yüzde 4’ü geri çevrilmiş yargıca.

***

Haberi okurken 17/25 Aralık’ı anımsadım...
Tarikat şeyhlerini, yağmurlu havalarda birlikte yürüyen siyasileri...
Fethullahçıları devletin olanaklarından yararlanarak devletin en duyarlı kurum ve kuruluşlarında nasıl kadrolaştırdıklarını...
Hey gidi günler hey!
Yıllar avuçlarımızın içinden kaçıp gitmiş...
4-5 yıl önce birlikte yönetiyorlardı bu ülkeyi.
Şimdi her biri FETÖ üyesi...
Kaçan kaçtı yurtdışına... Kaçamayanlar içeride...
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin savcısı, yargıcı, polisi bunlar.
Rıza el üstünde tutuluyordu, çünkü kimi vakıflara, derneklere para akıtıyor, baş tacı yapılıyordu.
Koca koca bakanlar Rıza’nın yanından ayrılmıyordu...
Dershaneleri kapatacak olanlar, kapatılmasına karşı çıkanlar “ne istediler de vermedik” diyenler, Ergenekon, Balyoz kalkanıyla vuranlar, birden darmadağın oldular gözlerimizin önünde...
Çok can yaktılar, masum insanların ölümüne neden oldular.
Bizim damat bu arada paçayı kurtardı ama ne bilsin onu ABD’den adım adım izleyen savcı Bharara diye biri var.
Gitti Miami’ye yaktı çocukcağız kendisini...
Haydi bakalım birileri alsın ABD’nin elinden.
Onun için Rıza’nın avukatı dertli....
Dediği şu:
Kefaletle tahliye edilmeyişine hayret ettim, hayal kırıklığına uğradım!

***

İranlı damat Rıza, savcı Bharara, paralel yapı, devlet içinde devlet, FETÖ... Gazeteciden terörist, akademisyenden müsvedde yaratma...
Her şey iç içe girmiş, basın özgürlüğü çiğnenmiş, lanet terör kanla beslenmiş, şehit cenazeleri sıra sıra dizilmiş...
Gözyaşları dinmiyor.
Ankara’yı ayakta alkışlamak gerekir!
Daha düne dek eski başbakan ayakta alkışlanırken, şimdilerde yerden yere vurulmaya başlanmış.
Olacak o kadar!
Meclis’te Diyarbakır, Suruç, Ankara Gar’ı, Kızılay, Gaziantep katliamları hiç konuşulmamış...
O hain canlı bombaların saldırılarında kaç sivil yurttaşımızı yitirdik, sınır boylarında kaç Mehmetimizi, kaç polisimizi evine ekmek götüren...
Ortak akıl, vicdan, insani duygular yok olmuş, toplum “inananlar” ve “inanmayanlar”, diye ikiye ayrılmış, kin ve nefret dört bir yanımızı kuşatmış.
Terör vahşetini lanetlerken ülkenin karanlığa gömüldüğünü anlatmak bizlerin görevi.
Umutlarımız yitip giderken son umut İranlı damat Rıza...
Konuş be Rıza konuş!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları