Arif Kızılyalın

Kendimizi kandırmak

24 Haziran 2016 Cuma

Kader diye bir şey var mıdır bilinmez, Türk futbolu, son 5-6 ay içinde müthiş bir kurgunun, senaryonun ya da yazgının esiri oldu. Hem kışı yaşadı, hem yazı, hem coşkuyu tattı, hem üzüntüyü.
Düşünsenize, 2016 elemelerine kötü bir başlangıç yaptıktan sonra en iyi finişi gerçekleştiren takımdık geçen yılın son baharında.
Kapanış maçının son dakikasında Selçuk’un frikiği, ardından Kazakistan’ın Letonya’yı mağlup etmesi, birçok takımın ama isteyerek(!), ama istemeyerek en iyi 3.’ler kulvarındaki rakiplerimizi tepelemesi ve Fransa vizesi...
Yanılmıyorsam, 9 eleme grubunun ilk 2’lerinden sonra ev sahibi Fransa’yı da sayarsanız 20. ekip olarak kapağı atmıştık 24 takımlı finallere. O günlerde, “denk geldi-şans-piyango vurdu” diyenler olmuştu. Bu yorumlara bozulan futbolun idari kadrosu da “ne kısmeti, biz şansımızı kendimiz yarattık” karşılığını vermişlerdi.
Ve aradan aylar geçtikten sonra, finallerde benzeri bir tablonun içinde kaldık.
Yine yumurta kapıya gelince toparlanan futbol ailesi, yine son düzlükte alınan galibiyet ve yine rakiplerin bizim için bir şeyler yapacağı beklentisi.
Bu kez yap(a)madılar. Ne Macaristan’dan geldi Kazak kıyağı, ne İtalya’dan.
Son düdükler çaldığında, ipini kendi kesen İrlanda ile Portekiz gülmüş, bize de elenmek kalmıştı. İster çekirge birkaç kez sıçramaz deyin ister şans faktörüne bağlayın işi, 20. geldiğimiz Fransa’dan 19. döndük memlekete!
O yüzden kendimizi kandırmaya, İtalya’ya, Macaristan’a, Portekiz’e isyan etmeye hakkımız yok. Gücümüz bu, Cumhurbaşkanı RTE’nin ifadesiyle, “Biz buyuz ya!

Ya Türkiye’de olsaydı?
2011 yılında, 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın en ciddi ev sahibi adayıydık Fransa ile. Hatta, şansımız da vardı, son tur oylamada kaybettik. Ve Fransızlar kaptı bu organizasyonu.
Ellerinden geldiğince de iyi bir ev sahipliği yapmaya çalışıyorlar. İlk 36 maçlık grup aşamasındaki görüntü bu.
Terör korkusu, grev ve ekonomik durgunluğa karşın insanlar hayatlarından memnun. Asgari müştereği tutturmuşlar.
En azından turnuvaya gelen 23 misafir ülke ve taraftarı, özgürlükler ülkesinde (güvenlik kuralları çerçevesinde) istedikleri gibi yaşayabiliyorlar. Malum Fransa’da ciddi bir Müslüman nüfus var. Ama, kimse ötekine yaşam biçimi anlamında karış(a)mıyor. Ne çaykahve içen bira-şarap içene sataşıyor, ne tavuk yiyen, balığı seçenle kavga ediyor. Yan yana masalarda iftar yapan da gördük, şerefe deyip kadeh tokuşturan da. Hatta, Ramazan ayına denk gelen şu günlerde alkol duvarını aşıp ortalığı dağıtan İrlanda, Kuzey İrlanda, Galler, İsveç, İngiliz, Hırvat taraftarlara bile ses çıkartmıyor kimse. İşi ‘vandallığa’ vardıran Ruslar’la bir grup İngiliz hariç elbet...
Şimdi gözlerinizi kapayın. Bu turnuvayı Türkiye’nin kazandığını zihninizde canlandırın. Maçların da İstanbul, Ankara, Konya, Kayseri, Antalya, Bursa, Trabzon ve İzmir’de (gerçi stat yok ama yaparlardı sanırım) oynandığı düşünün.
Ramazan ayında İrlandalıların Konya, Gallerlilerin Kayseri, İngilizlerin Ankara’da maç yaptığını, karşılaşmalardan önce ve sonra da yabancı konukların -doğal olarak- alkol duvarını aştığını, şarkılar söylediklerini kurgulayın kafanızda.
Ne olurdu sizce?
Ne mi? İstanbul’un sahilinde, Taksim’in göbeğinde 2 şişe biraya tahammülü olmayan ‘çakma’ Yeni Osmanlılar, belki de turnuvanın iptaline neden olabilecek olaylara imza atarlardı mevcut iktidardan bulacakları yüzle. Dünyaya rezil olurduk, çinko tabutlarda cenazeleri gönderirdik kargo uçaklarla!
O yüzden birbirimizi kandırmayalım, sporu ve ülkemi çok sevdiğim için “iyi ki alamamışız şampiyonayı” demiyorum, demem, ama laiklikten hızla kopan Türkiye’nin bu tür Batılı organizasyonlardan artık uzaklaştığını da lütfen görün.

Hesap sorma Arda!
Ve son söz kaptan Arda’ya. Kazanılan Çek maçı sonrası, “Herkesten hesap soracağım” demişti. Eğer, bu herkes, sosyal medyadaki kalemşörlerse kaptan haklı. Ona ve ailesine yönelik Twitter, Instagram ve Facebook’tan gelen tüm hakaretlere hukuki yolla cevap vermeli Barcelonalı oyuncumuz. Fatih Terim, nasıl hemen 21 kişi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduysa, o da işlemi başlatmalı. Ama, Arda’nın “hesap soracağız” lafının ardında gazetecilere, yorumculara gönderme varsa, kaptan biraz frene bassın. Medyanın görevidir yorumlamak, uyarmak, görece doğruyu göstermek. Ayrıca, geçen hafta yazdım, yine yazıyorum; ülkede hukuk var. Kampta prim kavgası ve transfer görüşmeleri yaşanmadıysa, hır gür yoksa, TFF ya da Milli Takımlar sitesinden yalanlama yapılır, olmadı noter aracılığı ile gazetelere, TV’lere, şahıslara tekzip yollanır. Yöntem budur, ama hem yalanlamıyor, hem “hesap soracağım” diyorsan bu biraz kabadayılığa girer ki, Türk Milli Takımı’nın kaptanına zaten böyle bir şey yakışmaz; o yüzden gel sen ‘hesap sorma Arda.’  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 Nisan! 24 Nisan 2024
Yeni TFF Başkanı! 20 Nisan 2024
Ekmek yoksa ıstakoz ye! 17 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları