Meriç Velidedeoğlu

Kimse yok mu oralarda?

24 Haziran 2016 Cuma

Gerek ülkemizin gerekse dünyanın gündemine iyice oturan İslamgün geçtikçe daha da genişleyip, derinleşerek koruyor yerini.
Özellikle, “cinsel eşitsizliği” içeren kuralların yerleşip uygulanması ülkemizde hızla çoğalıyor; böylece “1923 Atatürk Devrimi”nin getirdiği başta “kadın-erkek” eşitliği olmak üzere, çağdaşlığa ulaştıran, bunun sürmesini sağlayan yasalar kurallar bir bir yok sayılıyor.
Ve bu eşitsizliği gözü kapalı daha doğrusu gözü kapatılarak kabullenen kadınlardan biri olan “Emine Erdoğan”, eşitliği sağlayan “Cumhuriyet”in laik rejimine, Türkiye’nin “90 yıllık enkazı” dedi ve “bu enkazı biz kaldırdık” diye de övünüp duruyor.
Sözlüklere göre “enkaz”, Arapça bir söz; “yıkılan bir şeyin kalıntısı” anlamına geliyor; Türkçesi “yıkıntı”, “moloz” da Yunancası.
“Kentsel Dönüşüm” iyice ranta dönüştürülen bu düzenleme İstanbul’un özellikle de “Kadıköy” yakasını tam bir “enkaz”, “yıkıntı”, “moloz” yığınına dönüştürdü.
Kadıköy’ün, iç burkan görünümünü anlatan bu sözcüklerden en çok kullanılanı “enkaz”. Her yerde “enkaz yığınları” kaldırımları kaplıyor, dev “enkaz TIR’ları”, yolları tıkıyor; her adımda da karşımıza çıkan “enkaz” kaldıran firmalar; “Hızlı Hafriyat”, “Şen Enkaz”, “Enkazcı Metin”, “Enkazcı Emin” derken, ister misiniz bir de “Enkazcı Emine” firması da karşımıza çıkıversin, deneyimli bir “kazıcı” olarak... Doğrusu, “Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş” diye de anabileceğimiz “EmineTayyip” çiftinin “laflamalarının” yarattığı ortamda, insanın aklından geçmiyor değil.
Ayrıca, “R. Tayyip Bey”in dili hiç durmaz; neredeyse “24 saat” görevdedir hiçbir “kural, ölçü, sınır, sorumluluk, sevgi, saygı” tanımaz; “özür mü” hiç mi hiç “bilmez”; bir ara “aldandığını” bildirmesine gelince; bu bir “özür”, değil, bir “itiraf”tır; sahibine açıkça “suç” yükledi; yüklemesine yükledi de, “durdurak” bilmeyen bu “dili” dinleyen milyonlara atasözümüzdeki gibi“... davul zurna az geldiği”nden, çoktan sindirilmiş, unutulmuştur bile...
Yine de benzer bir “fırsat” doğduğunda, bunu anımsayıp anımsatmalıyız; şöyle ki geçen hafta “Ulusal Futbol Takımı”mız ardı ardına yenilince, buna öfkelenenlerin, Teknik Yönetici Fatih Terim’e yönelttikleri, eleştiri sınırını zorlayan sözlerini Erdoğan: “Edepsizliktir, terbiyesizliktir!” diyerek değerlendirdi.
Bir ülke yönetiminin tepesindeki birine yakışmayan sözlerle de olsa, “haklı” denirse; “çocuk doğurmayan, çocuğu olmayan, olamayan kadını” tıpkı erkekler gibi, “Tanrı’nın yarattığı kadını”, milyonlarcasını “yarım insan” olarak değerlendirip, inanılmaz bir ölçüde “aşağılayarak” eleştiren bu söylemine karşı ne demeliyiz?
“Edepsizliktir, terbiyesizliktir!” yeterli olur mu?
Kuşkusuz olmaz; milyonlarca kadını “yarım insan” olarak görüp, kendini “tam insan!” olarak kabul etmek olası mı?
Ayrıca, “Kitap” ve “vahy” dayanaklı her “üç dinde”de, “Musevilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık”ta, gerek “kadın” gerek “erkek”, her ikisi de, “Tanrı’nın kulu”durlar.
“Yaratıcı”; kadın ve erkek kullarını farklı “neden” ve “biçim”lerde yaratmış olsa da, bu “fark”dan dolayı, ne “kadın” ne de “erkek” kesinlikle “yarım kul” dolaysiyle “yarım insan” olarak kabul edilmezler; her üç dinin kutsal kitaplarında, böyle bir “Tanrı Söylemi”, kesinlikle yer almaz.
Evet bu böyle; ayrıca yine anımsayalım; Erdoğan, bu “yarım insan” söyleminden biriki gün önce de, yıllarca diline dolayıp sürdürdüğü “üç çocuk isteği”ni, açıkça hiç çekinmeden “Tanrı’nın isteği” olduğunu, “Rabbim’in isteği, Rabbim’in isteği!” diyerek haykırmaya başlamadı mı?
Peki, hiçbir “İslam kaynağı”nda bulunmayan bu “Tanrı isteği”ni nasıl öğrenmişti Erdoğan? Kendisine nasıl “ulaşmıştı”, nasıl iletilmişti bu “Tanrı isteği”?
Erdoğan, bunları “canlı” yayınlarla sıcağı sıcağına duyururken, gazeteler sayfa sayfa yazarken “Diyanet”in Başkanı ülke dışında mıydı? Hayır! “Namaz kılmayan hayvandır!” diyene anında karşı geldi. Şimdi hiç ses çıkmadığına göre “Diyanet”, Erdoğan’ın bu “iki fetvasını onaylamış” olmuyor mu?
Dahası, böyle bir “düşünce, zihin, mantık” sergileyen birinin, ağzından döküleni anında yerine getiren “Yürütme”nin, “Yasama”nın ve de “Yargı”nın büyük bir “tarihsel” sorumluluğu yok mu?
Biz seslenelim: “Oralarda kimse yok mu?”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları