Kremalı ‘Yeni Normal’

24 Haziran 2016 Cuma

Kapitalist dünya, onun güdümündeki “büyük insanlık” 20. yüzyılın sona erişini “milenyumu” büyük şenliklerle kutlamıştı. Haksız da sayılmazlardı! Sosyalizm “iflas etmiş”, sosyalist ülkeler tek tek havlu atmış, komünist ve işçi partileri iddialarını terk etmiş, kendilerine sunulan çerçeve içinde bir “hayat alanı” bulmaları gerektiğini sırıtarak söyleyen “liberal solun” saldırısına uğramışlardı.
İşiniz bitti, “tarih sona erdi” söylemi o günlere aittir. “Büyük insanlığın” umudu bile kalmamıştı.

***

Tarihçi Hobsbawm, milenyumdan bir yıl önce “bu gelişme, giderek artan sayıda kadın ve erkeği; başvurabilecekleri hiçbir normun, hiçbir perspektifin ya da hiçbir ortak değerin olmadığı, kendi bireysel ve kolektif varlıklarını ne yapacaklarını bilemedikleri bir durumun kucağına itmektedir” diye anlatıyordu o yılları. (Yeni Yüzyılın Eşiğinde, sf.186; Yordam Kitap) Dediği gibi oldu. Umutsuzluk yaygınlaştı. Ama zafer çığlıklarının uzun sürmediğini de söylemek gerek. Neoliberal ekonominin, politikanın, yeni durumun felsefesi olarak postmodernizmin derde deva olmadığı kısa sürede ortaya çıktı.

***

Daha doğrusu “yeni durumun” süreklilik göstermediği, neoliberalizmin yaygınlaşan küreselleşen bunalımlarını önlemek bir yana yoğunlaştırdığı anlaşıldı. Şimdi yeni bir evreye doğru ilerliyoruz. Kapitalist dünya bizi bir ikilemde boğmaya, “dinci, faşist, ırkçı eğilimlerin tırmandığını” öne sürerek “yeni duruma- yeni normale” razı etmeye çalışıyor. Gerçekten de tüm dünyada ırkçı, dinci, faşist tehlikelerin kanlı kansız kanıtları var. Peki, biz böyle bir tehlikenin, tehdidin kucağında değil miyiz?

***

Bu tehdit yukarıda anlatmayı denediğim ortamın içinde doğmuş, ondan güç almıştır. Türkiye’de AKP’li ya da AKP’siz iktidarın halkın rızasını zorladığı rejim açıkça baskıcı, bir ihtimal “kremalı” otoriter bir rejim olacaktır. O rejimde kuvvetler ayrılığı kesin olarak yürürlükten kalkacak, yargı boyun eğecek, iktidarın gereksinimlerini karşılamaya koşullanacaktır. Yürütmenin yasama üzerindeki mutlak egemenliği tartışılmayacak, İslamcı bir düzen eğitimden özel hayata kadar doğallaştırılacak, sermaye de bu yeni düzenin “normallerine” uymak koşuluyla rantlardan pay alarak büyümeye, “büyütmeye” devam edecektir.

***

Eğer geniş güçlere dayalı devrimci demokratik bir çıkış gerçekleşmezse karşı karşıya kalacağımız durum budur. Bu tablo “büyük zafere” rağmen umduğunu bulamamış, bunalımdan bunalıma koşan küresel sistemin içinden çıkıyor; uzun sürecek bir karanlığı haber veriyor. Oysa bu gibi durumlarda, değerlendirmek değerledirememek ayrı konu, tehlike ile yarışabilecek onu alt edebilecek olanaklar da ortaya çıkar.

***

Neoliberal politikalar iflas etti; baskıcı yöntemlerden medet ummalarının, her yolu denemelerinin nedeni budur. Ama biz de yalnız değiliz. Latin Amerika denemelerini Avrupa izliyor; Yunanistan, İspanya, Portekiz derken Fransa’daki işçi isyanı yeni bir dönemi haber veriyor.
Bu gelişmeleri “armudun sapı üzümün çöpü var” diye küçümsemek yerine, dipten gelen dalgayı görmek, ona katılmanın yollarını aramak gerekmez mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları