Celalettin Can

12 Eylül katlanarak sürüyor!

25 Haziran 2016 Cumartesi

4 Nisan 2012 tarihinde Ankara’da açılan 12 Eylül davasının belki en zayıf noktası darbe şeflerinin sadece ve sadece “darbe yapma” ile suçlanmaları oldu. Böyle olduğu içindir ki avukatları, “Kurucu İrade” fikrine sarıldılar:

“12 Eylül generallerinin devleti yeniden kurduğu,12 Eylül devletinin, devletler hukuku çerçevesinde uluslararası hukukun güvencesi altına girdiği... Devletin yeniden kuruluşuna etken olan bir müdahale yaptıklarından dolayı ‘kurucu irade’nin yargılanamayacağı...” savunusuydu bu.

Tarihin ironisi! MHP liderlerinin 12 Eylül mahkemesinde ifade ettiği, “Fikrimiz iktidarda, biz cezaevindeyiz” gibi bir tür duruma tanıklık ediyorduk. Sıkıntılı bir durumdu. 32 yıldır bütün “sivil” hükümetler ülkeyi darbe yasalarıyla yönetmişti: “12 Eylülcüler darbe yapmakla suç işlemişlerse, AKP’de dahil, bütün hükümetler darbe ürünü anayasa ve yasalarla ülkeyi idare etmekle darbe rejimiyle suç ortaklığı yapmış olmuyor muydu” sorusu cevap bekleyecekti.

Darbecilerini yargılama erginliği göstermiş halkların deneyimi, elverişli bir toplumsal iklimdi. Bu da yargılamayla hak ve özgürlükler arasında ilişki kurma, demokratikleşme ve adalet arayışını ve nispi uzman/ özel bir mahkemenin kurulmasını zorunlu kılıyordu. Bunlarla beraber bizde davanın genişlemesi, darbecilerle 12 Eylül öncesi olaylar arasında ilişki kurulması gerekiyordu. Çünkü 1973’lerin başlarında nispi istikrar içinde olan bir toplumun istikrarsızlaştırması ile darbe arasında kurulacak somut ilişki, “Kurucu İrade” düşüncesine meşruiyet alanı bırakmazdı. En önemlisi darbeden sonraki durumdu. Darbecilerin devlet olması, onlara işkence yapma, insanlık suçu işleme hakkını vermezdi. Erdal Eren’in yaş meselesine rağmen asılması, Diyarbakır Cezaevi vahşeti, Mamak, Metris, Erzurum, Elazığ Askeri cezaevleri, polis ve askeri birimlerdeki işkenceler, yargısız infazlar, kayıplar gibi insanlık dışı uygulamalarla 12 Eylül darbecileri arasında kurulan ilişki yargılamanın sağlıklı sürmesini sağlardı.

Ara kararlar kollayıcıydı

Hiçbiri olmadı! Adı 12 Eylül mahkemesiydi ama 12 Eylül’e dair hiçbir bilgi birikimi, hazırlığı ve duyarlılığı olmayan öyle sıradan bir mahkemeydi. Evren – Şahinkaya’da cisimleşen 12 Eylül yargılaması gerektiği şekilde gerçekleşmedi. Dava başladı ama davayı genişletme yönünde kayda değer bir ilerleme sağlanamadı. Darbeciler mahkemeye getirilemedi. Video-kamera yöntemiyle soru-cevap işleminin sürdüğü mekânda müdahil bir avukatın bulunması dahi reddedildi. Sorulara karşı tutumlarını kamera da görünmeyen birilerinin yönlendirdiği çok açıkken mahkeme heyetinden kimse yoktu yanlarında. Bize söz vermiyorlar, müdahil sayısını en alt düzeyde tutuyorlardı. Darbecilerle ilgili aldıkları ara kararlar çok kollayıcıydı.

Hükümete gelince: Balyoz, Sarıkız, Ay Işığı gibi darbe planlamalarına gösterdiği ilginin binde birini bu davaya göstermedi. 4+1 ay süresiyle sınırlı “naylon” nitelemesini ziyadesiyle hak eden “Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu” 28 Şubat soruşturması için 103 kişiyi dinlerken 12 Eylül gibi devasa bir dava için sadece 29 kişiyi dinledi. Darbenin en büyük mağduru 78 Kuşağı’nı ve temsilcilerini ise hiç dinlemedi. Komisyonun dinlediği 29 kişinin çoğu değişik dönemlerde ve değişik biçimlerde darbe işbirlikçisi klasik politikacılar oldu.

***

12 Eylül davası, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’ndeydi. “Darbe suçunun zamanaşımının 30 yıl olduğunu” belirten Yargıtay, “Geçici 15. maddenin zamanaşımını durduramayacağını, 765 sayılı TCK’ye göre 12 Eylül’de zamanaşımı olduğunu” karara bağladı. Buna göre, Evren ve Şahinkaya dahil, 12 Eylül döneminin bütün sorumluları zamanaşımından yararlanacaklardı.

Öte yandan yeni TCK ile kabul edilen bir diğer suç ise; insanlığa karşı işlenen suçlardır, bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez ve bunların aralarında işkence suçu da sayılmıştır:

“İnsanlığa karşı diğer suçlar: Madde 77- (1) Bir plan doğrultusunda; siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle nüfusun sivil bir grubuna karşı sürgün etme, tutsaklaştırma, kitlesel biçimde ve sistemli olarak kişilerin öldürülmesi, insanların kaçırıldıktan sonra yok edilmeleri, insanları işkence veya insanlık dışı işlemlere veya bireysel biyolojik deneylere tabi kılma, cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı, zorla hamile bırakma, zorla fuhuşa sevk etme fiillerini işleyenlere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir. (2) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur. (3) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.”

Ne denebilir ki, “sivil” siyaseti gözetmeyen, yüzleşmenin önünü açmayan, demokrasilerde “insanlığa karşı suçtan dolayı zamanaşımının işlemeyeceğini” insanlığın müktesep hakkı kabul edildiğini de, TCK 77. maddesini de yok sayan, bir zamanlar kendini yok sayan darbecileri ve işkencecileri var eden Yargıtay kararı “darbeci severlere” ve “hükümete” hayırlı olsun demekten başka...

Celal ettin Can:78’liler Girişimi Sözcüsü



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları