İngiltere ayağına kurşun sıktı

26 Haziran 2016 Pazar

1960’ların sonu ve 70’lerin başında EFTA’nın patronu İngiltere’nin Fransa ve De Gaulle’e rağmen AET’ye (AB’ye) girme çabalarını hem teorik hem de uygulamalı boyutlarıyla hem içerde hem de Brüksel’de yakından izliyordum.
Hem de Türkiye’nin AET ile ilişkileri bağlamında etkilerini araştırıyordum. Zaten “hayatım” AB ile birlikte yürüyordu sanki. Bunun hikâyesini beş ciltlik “Hayatım Avrupa”da bir bir anlattım.
Ve 2016 Haziran’ında, bugün geldiğimiz noktada İngiltere referandum yaparak yüzde 52 ile AB’den ayrılma kararı alıyordu.
Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler”ine asimetrik bir biçimde acaba, şu çılgın İngilizler mi demem gerekiyor? Çünkü oy veren İngilizlerin yüzde 52’sini oluşturan çılgınlar, İngiltere’yi ateşe atmışlardır. Bu karar, dünyadaki eğilimlere ve uygulamalara ters düştüğü gibi İngiltere’nin “özel konumundaki” büyük sorunlara da davetiye çıkarmaktadır.

AB ve küresel eğilimler
AB 1957’den 2016’ya kadar 6 üyeden 28 ülkeye yükselerek ABD, Rusya, Çin, Japonya ve Hindistan karşısında rekabet edebilecek bir konuma geldi. AB’nin iktisadi, ticari ve siyasi bütünleşmeleri bu sonucu doğurdu, ölçek büyüdü.
İngiltere, Fransa ya da Almanya bütünleşerek AB’yi oluşturmasalar, tek başlarına diğer büyükler karşısında ezilip giderlerdi. Ne ABD ile ne de Çin’le, “karşılıklı çıkarlarını” koruyabilen ikili ticari anlaşmalar yapamazlardı.
1960’ların başından beri çalıştığım iktisadi entegrasyon teorileri ve uygulamaları bu gerçeği ortaya çıkardı. AB, Nafta, ŞİÖ, Latin Amerika ticari bütünleşmesi bunun somut ve başarılı örnekleridir.
Yüzde 52’yi oluşturan çılgın İngilizler ayrılma kararı ile kendilerini yalnızlığa ve küçülmeye mahkûm etmişlerdir.
Artık ne Commonwealth ne de EFTA patronluğu ya da Büyük Britanya hükümranlığı söz konusu olabilecektir.
Acaba Birleşik Krallık AB’den ayrılarak artık geçmişteki günahlarını mı ödemeye başlayacak? Küçülerek ve zayıflayarak…
İngiltere 43 yıl boyunca bugüne kadar AB’ye uyum için her türlü çabayı gösterdi ve özveride bulundu. AB’nin dışında kalsaydı bugün altıncı değil belki de on altıncı ülke olacaktı.
Şimdi kalkmış yüzde 52 çılgın İngilizin oyu ile 43 yıl ödediği bedelleri, kazandığı avantajları bir kalemde çöpe atıyor.

Türkiye’ye etkisi mi?
Türkiye AB’ye 1995’teki Gümrük Birliği belgesi ile tek yanlı bağlanmış ve AB dışı tüm dünya ile ticari ilişkileri Brüksel’in kısıtlaması altına sokmuştur.
Üstüne 2005’teki “müzakere sürecinin” Türkiye için özel belirlenen koşulları yüzünden hiçbir zaman AB içine alınmayacağı belirlenmiştir. Birileri yalan yanlış şeyler yazacaklarına, Cameron 30 yıl mı, 50 yıl mı dedi diye cahil cahil şeyler söyleyeceklerine lütfen bir zahmet edip anlaşmayı okusunlar. Siyasiler dahil komik duruma düşmesinler. Cehaletlerini gidermeleri için tavsiye edeceğim bir hukukçuya ait yazı da var; “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Katılımı” makalesi, Engin Selçuk, Avrupa Birliği Çıkmaz Sokak, sayfa 117-133, Bilgi Yayınevi, 2005.
Geçen gün televizyonlarda bir yalan daha izledim; Emil Noel 1978’de Ecevit’e üyelik önerdi, o geri çevirdi” büyük yalanını Hayatım Avrupa dizisinde ayrıntıları ile, birinci ciltte anlattım, Bıçak Sırtı’nda da en az 5 defa yazdım.
Bu insanlar bunu cehaletten mi yapıyorlar yoksa aptalı mı oynuyorlar?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları