‘Üniversite’yi savunan akademisyenler kaldı mı?

27 Haziran 2016 Pazartesi

2009-2010 yıllarında İstanbul’da “Türkiye Üniversite Tarihi” başlığı altında beş ciltlik dev bir eser yayımlandı. Günümüze kadarki yayınlarının listesi baş döndüren ender bilim insanlarımızdan Prof. Dr. Emre Dölen’in on yıllık bir emekle hazırladığı bu eser, “Osmanlı Döneminde Darülfünun”dan (1863-1922) “Özerk Üniversite Dönemi”ne (1946-1981) kadar uzanan geniş bir yelpazede ülkemizdeki üniversite kurumunun bütün geçmişini çok zengin bir belgesel malzeme eşliğinde sergiliyor.
Ciltlerini edinişimden kısa süre sonra bu sütunlarda “Türkiye Üniversite Tarihi” ile ilgili bir tanıtım yapmıştım. Onun dışında üniversitelerimiz üzerine yazdığım çeşitli yazılarda da bu dev esere atıflarda bulundum. Gözden kaçırdıklarım saklı kalmak üzere, bugüne kadar bu eserin üniversitelerimiz ve akademisyenlerimiz tarafından layık olduğu ölçüde dikkate alındığına pek rastlamadım. Ama buna şaşırdığımı söyleyemem. Çünkü ülkemizin bilimsel geleneği(!), kurumların ancak ulaşılabilen tüm geçmişleri ile birlikte sağlıklı bir eleştirel düşünce süzgecinden geçirilebildiği takdirde ve o ölçüde doğru değerlendirilebileceği düşüncesine henüz pek alışkın değil.

Dünden bugüne üniversitelerimiz…
Emre Dölen, eserinin ilk cildinde bu konuya şöyle değinmiş: “Türkiye’de gündemden hiç düşmeyen üniversite reformu, geçmişte ‘ıslahat’ günümüzde de ‘reform adı altında sürekli olarak tartışılan bir konu oldu (…) Bugün ise ulaşılan noktada, toplumun üniversiteler konusunda beklentileri hâlâ karşılanamamış, tartışmalar ve uygulamalar bizleri bir uzlaşmaya değil adeta kısır bir güç çekişmesine götürmüştür. - Oysa günümüzde tartışılan üniversite sorunlarının temelinde ülkemizde var olan üniversite sisteminin nasıl kurulduğu, nasıl geliştiği ve hangi sorunları dünden bugüne taşıdığı yatmaktadır. Bunların ayrıntılı olarak bilinmemesi, vazgeçilmez gündem olan ‘reform’ konusunda atılacak her adımı eksik bırakacak, sürekli olarak ‘reform’ ile ‘tasfiye’ kelimeleri yan yana gelecek, bunun sonucunda özgür ve özerk üniversite kavramı hayal olacaktır. - Türkiye’de üniversite tartışmalarının kökenlerine inmek, bugünün sorunlarını çözmeye çalışırken, geçmişin deneyimlerini olgusal olarak yorumlayıp, nesnel sonuçlar çıkarmak sorumlu her akademisyenin görevi olmalıdır…

Ve bugünkü vurdumduymaz üniversitelerimiz…
Kurumlaşma” girişimi, ancak kuruluş aşamasının tamamlanmasından hemen sonra o kurumun çatısı altındaki bir araya gelen herkesin kurumu sahiplenme bilincini geliştirmesiyle tamamlanabilecek bir eylemdir. Üniversiteler bağlamında bu bilinç, Emre Dölen’in dediği gibi, sorumlu her akademisyenin görevi ile eşanlamlıdır. Başka deyişle, kendi bilimsel yolunu çizmenin yanı sıra çatısı altında bulunduğu üniversitenin özgürlüğünü ve özerkliğini korumak için de elinden geleni yapmak ve bu işi sadece “yöneticilere” bırakmamak da bir akademisyenin birincil görevlerindendir. Bu konuda vurdumduymaz davranan bir akademisyen, bundan altı yıl önce “Türkiye Üniversite Tarihi” gibi bir başyapıta yayınları arasında yer veren bir üniversitenin, yani Bilgi Üniversitesi’nin şimdilerde Prof. Dr. Zeynep Sayın gibi değerli bir bilim insanını bir ihbar üzerine ve sorgusuz sualsiz görevinden almakla içine düştüğü korkunç çelişkinin suç ortağı olmaktan kurtulamaz!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları