Eşeği kaybedip bulmanın dayanılmaz hafifliği

29 Haziran 2016 Çarşamba

Küsüşmek bir dakika ama sevişmek de bir dakika. Başımıza ne geliyorsa hep o bir dakikalarda geliyor.
Zaman gerçekten görece.
O bir dakikanın içine yıllar sığıyor, nice savaşlar, hesaplaşmalar, paylaşmalar, restleşmeler sığıyor.
O bir dakikada ölüyoruz ve diriliyoruz ve tekrar ölüyor ve tekrar diriliyoruz.
Bu arada iktidarların bizim ölmelerimiz ve dirilmelerimiz üzerinden yaptığı hesaplaşmalar, ettiği kârlar, çektiği restler yasalarla ve sözleşmelerle ve özürler ve ricalarla süslenip tarihin başarı tahtına kuruluyor.
Kim kimi dize getirdi, kim oyuna geldi; kim postu serdi...
Kendi ideolojik cümlelerimizle her birimiz tarihin farklı bir paragrafını yazıyoruz ve başarıyı kendimize yontuyoruz.
Bu arada tüm kurnaz iktidarlar, bir yandan çeşitli ekonomik işbirliği modellerini kovalıyorlar diğer yandan da bu uğurda çıkarılan savaşlardan ve kopan fırtınalardan nemalanıyorlar.
Biz aklımızdan ve hatta oyumuzun değerinden bile şüphe ede ede bu kurnaz iktidarların hesapçı birlikteliklerini ve bu birlikteliklerin inişli çıkışlı akıbetini melül melül izliyoruz.
Bu hengâmede aramızdan yere düşenlerin, ölenlerin üzerine basa basa hep birlikte karanlığa doğru yükseliyoruz.
Gerilimler, restleşmeler, küfürleşmeler ve sonra yeniden uzlaşmalar, el sıkışmalar, anlaşma imzalamalar arasında ortaya çıkan karadelikler yanı başımızdaki sayısız hayatı yutup yok ediyorlar.
Bu süreçte ortaya çıkan felaketler ne kâr sütununa, ne de zarar sütununa yazılıyor; hafızalardan alelacele siliniyorlar.
Biz gözlerimiz rakamlarda; yüzdelerle, istatistiklerle yatıp kalkıyoruz ve onlarla doldurduğumuz en güvensiz, en vahşi alanlarda kendimizi güvende sanıyoruz.
Eşek bir kayboluyor bir bulunuyor; bir kayboluyor bir bulunuyor.
Biz bir yılıyoruz, bir seviniyoruz; bir yılıyoruz, bir seviniyoruz.
Bugün onla barışan, bundan özür dileyen dış diplomasi, pek yakında muhtemelen içerde de kopan bağları yenileyecek, gerilen telleri gevşetecek.
Hatta belki tekrar barış sürecini telaffuz etmeye bile başlayacak.
Biz kaybolan ve bulunan eşeklerin sırtında gündeme servis edilen verilerle meseleyi yeniden ve muhtemelen sevinçle tartışmaya koyulacağız.
Gene hamasi sözlere, hamasi dillere, hamasi görüntülere tav olacağız.
Kelimelerin içi boş mu; dışı neyle kaplı; aslında ne oluyor?
Hiçbirini anlayamadan yeni bir düzenin heyecanına kapılacağız.
Böylece epeydir üzerimize çöreklenen o korkunç ağırlık bir süreliğine kalkacak.
Ağırlıklardan kurtulmaya bayılıyoruz; her fırsatta bedelini hiç sormadan hemen hafifliyoruz; tecrübeyle sabit.
Ağırlık kalkacak ve eşeğimizi kaybedip bulmanın, sonra tekrar kaybetmenin ve yeniden bulmanın ve kaybetmenin ve bulmanın dayanılmaz hafifliği üzerimize çökecek.
Ardından kafamıza artık dev bir kaya mı düşer; yer yarılır biz içine mi gireriz; dünya tersine mi döner...
Hafifiz ya fazla düşünmeyeceğiz.
“Amaaan, dünyanın tersi belki düzünden daha iyidir” diyeceğiz; bu da tecrübeyle sabit.
İnceldiğimiz yerden her zaman olduğu gibi ikiye bölünüp, hayatı kendi yanımıza doğru hafif hafif ve umarsızca çekiştireceğiz.
İktidarlar, dünyanın her yerinde usulca ikiye bölünen ve hayatı hafif hafif kendi yanına doğru umarsızca çekiştiren halkları severler.
Ağırlaşan kafaları da o yüzden hemen keserler.
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları