Terör ve diktatör

30 Haziran 2016 Perşembe

Diktatör terörü sever...
Katmerli sever!
Çünkü hem, kendi terörünün gerekçesi olarak kullanmak üzere, toplumda terör eylemleri olmasını ister...
Hem de egemenliğini pekiştirmek ve sürdürmek için kendisi terör yaratır, herkesi korkutur, sindirir!
Bazı terör eylemleri olmalıdır ki, diktatör de tüm toplumu susta durdurmak için, en şiddetli tepkileri gösterebilsin, muhaliflerini hainlikle suçlasın, assın, kessin, hapse atsın, yok etsin, ezsin geçsin.

***

Her türlü terör eyleminin altında kimlik siyaseti ve nefret söylemi yatar:
Bir terörist grup, önce kendisini kimlik üzerinden tanımlayacak ve taraftar toplayacak, daha sonra bu kimlik üzerinden bir düşman belirleyecektir ki, ona karşı terör saldırısı düzenlesin.
Bir iktidar, bir gruba karşı nefret söylemi kullanıp onu şeytanlaştırsın ki, sonra teröre başvursun, onu yok etsin!
Tarih boyunca, bütün terör eylemlerinin temelinde önce din, sonra aynı din içindeki mezhepler, daha sonra ırk ve milliyet, en sonra da sınıf kimlikleri görülür.
Sınıf kimliği çok geç sahneye çıkmış ve Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra da azgelişmiş siyasal coğrafyalar haricindeki etkisini büyük ölçüde yitirmiştir.
Buna karşılık, din ve mezhep kimliği, Sovyetler’in çökmesinden sonra, Soğuk Savaş döneminde yapılan ideolojik ve siyasal yatırımların birikimi ve yeni düşmanlıklar yaratılması amacıyla, günümüzdeki terör eylemlerinin ana gerekçelerinden biri olarak gündemin başına oturmuştur.
Din olarak İslam kimliği küresel terörün, Sünni ve Şii mezhep kimlikleri de bölgesel terörün ana kaynakları olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Ne yazık ki, başta ABD olmak üzere Batılı güçler, daha önce Sovyetler’e karşı oluşturdukları ve sonradan kendilerini vuran İslam örgütlerini, bu kez Ortadoğu’daki emperyalist oyunların aracı olarak mezhep teröründe kullanmaya başlamışlar ve böylece İslam kimlikli terörün yeniden küresel sahnede etkili olmasına yardım etmişlerdir.

***

Türkiye gerek laik ve demokratik rejimiyle İslam diktatörlüklerine karşı oluşturduğu “kötü örnek”(!) kimliğiyle, gerekse, toplumsal yapısındaki etnik ve mezhepsel zenginliklerle, hem din ve mezhep, hem de ırk ve milliyet kaynaklı terörün doğal hedefiydi. Ne yazık ki AKP iktidarı gerek iç gerekse dış politikadaki acemice, cahilce, yanlış tutum ve davranışlarıyla:
Hem içerideki etnik kaynaklı terörü güçlendirmiş ve sorunlarını dışa taşıyarak iyice içinden çıkılmaz hale getirmiş...
Hem de dışardaki mezhep kaynaklı terörü büyük bir aymazlıkla içeriden güçlendirip ithal de ederek başımızı yeni bir belaya sokmuştur.
Ve şimdi, salı geceki terör eylemi sırasında bile çalışan Meclis’te, yargıyı sıfırlayan yasalar örneğinde görüldüğü gibi, verilen kurbanların kanları, rejimin otoriterleşmesi ve abuk sabuk bir başkanlık rejimine geçiş için gerekçe olarak kullanılmaktadır.
Türkiye’nin başındaki ikili terör belasını, yeni basımı yapılan Küresel Terör ve Türkiye adlı kitabımın ilaveli son baskısında, farklı terör dalgaları ile bir süreç olarak irdelemeye çalıştım; bu konuları merak eden bakabilir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa tuzağı 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları